• DOLAR
    41.27
  • EURO
    48.66
  • ALTIN
    4850.3
  • BIST
    10.449
  • BTC
    112074.59$
Deneme Reklam

Selimiye Camii Restorasyonunda Kim Haklı Kim Haksız?

06 Ekim 2025, Pazartesi 11:44
Selimiye Camii Restorasyonunda Kim Haklı Kim Haksız?

Bir süredir Selimiye Camii'nin kubbe restorasyonuyla alakalı yoğun bir tartışma almış başını gidiyor, kim haklı kim haksız kim ne yapmak istiyor, ortalık toz duman. Nihayetinde herkes merak ediyor bu işin sonu nereye gidecek, gerçekten yapılması gereken şeyler nelerdir? Çünkü nihayetinde birçok insan konuşuyor yazıyor ve insan bu işin doğrusunu merak ediyor.

O konuyu bilmeyenler için işi baştan anlatmak gerekirse Selimiye Camii’nin restorasyon ihalesini alan firma yaklaşık beş yıldır caminin tabanından tavanına bu tamirat işini gerçekleştiriyor. Birkaç ay önce kubbe dahil bütün restorasyon sona eriyor tam iskele sökülecekken ikinci bir firma devreye giriyor ve vakıflar genel müdürlüğü bünyesinde bir üst kurula üç defa yeni teklif sunuluyor. Üçünde de reddediliyor. Ne hikmetse dördüncü de kabul ediliyor. Sökülmekte olan iskelelerin sökümü durduruluyor resmen pişmiş aşa su katılıyor ve kubbe ile alakalı yeni restorasyon projesi devreye alınıyor işte herkes bu sırada bu yapılanlardan haberdar oluyor. Bir anda ilk restorasyonu yapan firma ve yaptıkları ağır bir şekilde karalanmaya, asıl olması gerekenin yeni teklif çerçevesinde yapılacaklar olduğu propagandası yapılmaya başlanıyor. Restorasyonu yapıp bitiren firmada bunun üzerine bir bilgilendirme raporu sunuyor. Bu rapor insanların önüne düştüğünde tabii ki toplum içinde büyük bir şaşkınlık meydana geliyor. Herkes yapılanı ve bu olmamış asıl bunu yapmamız gereken şey budur tekliflerini yan yana görünce hakikaten bir infial oluşuyor. İşte tartışma bundan sonra çıktı insanlar haliyle çevrelerinde sözlerine güvendikleri, bu konuyu bildiklerini inandıkları kişilere kim doğru kim eğri sormaya başladılar. Aslında bir noktada çok da güzel oldu. Restorasyon nedir? Tarihi bir esere, eserin üzerindeki nakışlara, hatlara nasıl yaklaşılmalıdır? Gerçek koruma programı nasıl olmalıdır? Bu tartışma bir çok insanın hiç bilmediği yabancı olduğu bu konuları öğrenmesine sebep oldu.

Tabi burada kim yanlış kim doğru yapıyor tartışmasından önce sorulacak bir soru var. Bu restorasyonu yapan insanlar konuyu bilmeyen insanlar mıdır bunların kendi içlerinde bir bilim kurulları danıştıkları uzmanları yok mudur, varsa bu insanlar işi bitirmişken neden yaptıkları şey iptal edilmeye çalışılmaktadır? İşi bilmeyen insanlarsa neden bu proje bu insanlara verilmiştir? İhaleyi alamayan grup Selimiye'nin restorasyonu bitmişken ısrarla hayır bizim yaptığımız doğru inadını neden sürdürmektedir? Üç defa reddedilen teklifleri dördüncü de ne olmuşta kabul edilmiştir? Daha bunun gibi kafa karıştıran bir sürü konu var. İşin içinde bir rant mı var? Birileri kendi ismini ön plana çıkarmaya mı çalışıyor? Selimiye’nin kubbesi üzerinden de aslında nelerin mücadelesi veriliyor ibretle izliyoruz.

Tabi bu tartışmalar başını alıp gidince birçok insan bu konuyu bir Sanat Tarihçisi olarak bana da sordu. Siz ne diyorsunuz, sözünüze güveniyoruz. Doğrusu eğrisi nedir dediler. Elbette bu konuyla alakalı bir öngörüm vardı ancak her zaman yaptığım gibi sözüne güvendiğim işinin uzmanı hattatlara ve nakkaşlara, restorasyon uzmanlarına, ortalıkta neler döndüğünü sordum. Şu ana kadar neler yapıldığını ve bundan sonra neler yapılmak istendiğini ve tabi önümüze, geçmişi, yıllar öncesine dayanan koca bir kaos çıktı. Son 20 yılda bir takım tarihi eserlerimizde, yapılan yanlış restorasyonlar, olmaması gereken müdahaleler ve tahrip edilen tarihi eserler. İşin acı yanı gözümüzün bebeği 16. yüzyıl Mimar Sinan eseri nice yapıda özüne dönüyoruz denilerek tarihe mal olmuş nice nakış örtülmüş ya da kazınmıştı. Nice bakarken kıyamayacağınız hat yazısı ya ortadan kaldırılmış ya şekliyle ya da oranlarıyla oynanmış ya da sıfırdan yeni hattatlara başka ayetler şeklinde yazdırılmış, bir de o günümüz hattatlarının adları, o güzelim tarihi kubbelere yazdırılmıştı. Böyle bir facia nasıl yapılır, böyle bir aymazlığa nasıl izin verilirdi. Bunlara inanamamakla beraber şahsen kontrol etmek arzu ettim ve bunların doğru olduğunu bizzat yerinde gördüm. Düşünebiliyor musunuz Kanuni sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'ın yaptırdığı Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’nin kubbe göbeğinde, Hadım İbrahim Paşa Camii’nin kubbe göbeğinde, Mimar Sinan'ın son eseri İvaz Efendi Camii’nin kubbe göbeğinde, Beşiktaş Sinan Paşa Camii’nin kubbe göbeğinde aynı hattatın ismi yazıyordu. Selimiye Camii için de, bu ekibin teklif ettiği projede, Selimiye’nin kubbe göbeğinde hala hazırda duran ihlas Suresi’nden, bu heyetin kafalarına göre bazı ekleme ve çıkarmalar yaptıklarını, hatta yazının boyutunu değiştirmeye kalktıklarını gördüm. Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Bu olmaması gereken teklif insanlar tarafından duyulduğunda Türkiye'de ilk kez bir şey gerçekleşti. Birkaç yüz hattat bir araya geldi ve kubbe göbeğindeki yazıya yapılacak olan müdahalenin yanlışlığı ortaya konulup hepsi altına imza attı. Hattatlarımız, böyle bir hatadan bir an evvel dönülmeli derken, maalesef ki bu yapılması facia olacak teklifi sunan cenahtan, kendi yaptıklarının doğruluğunu anlatmak yerine karşı tarafı kötüleyen, onları itham eden sözler yükseldi. Bunlar gezi parkçı, bunlar mason, ya da bunlar masonlarla ittifak içindeler. Hakikaten çok çirkin ve çok üzücü şeylerdi bunlar. Beş vakit namazında, işi gücü Allahü Teala’nın Yüce Kelamı Kur’an-ı kerim’i okumak ve daha nasıl güzel yazarız diye çabalamak ulan bu sanatçılara böyle bir iftira atılabilir miydi?

Peki ya Selimiye’nin kubbesindeki nakışlar, göbekteki ayetin etrafını saran kubbenin eteklerine kadar yayılan o muhteşem 18. yüzyıl kalemişi süslemelerin restorasyonu bitmiş olduğu halde tamamının üstünü kireçle bembeyaz kapatma teklifi verilmişti. Böyle bir şey nasıl olabilirdi. Kapatalım diyen ekip bunların özgün olmadığını, 1983 restorasyonunda her şeyin kazınmış olduğunu, bir el kadar süslemenin ancak kaldığını, bu nedenle şu anki süslemenin bir kıymeti olmayıp kapanmasının normal olduğunu söylüyorlardı. Halbuki gerçekler böyle değildi. 1751 yılında Edirne'de korkunç bir deprem meydana gelmiş, Edirne camilerinin neredeyse tamamının ya kubbeleri çökmüş ya da kubbe sıvaları tamamen aşağı inmişti. Devrin padişahı Birinci Mahmut'un emriyle Tebrizli nakış ustaları Edirne'ye gönderildi ve onlar başta Selimiye Camii olmak üzere İkinci Murat döneminde inşa edilmiş Üç Şerefeli Cami, İkinci Beyazıt döneminde inşa edilmiş Bayezid cami ve Yıldırım Bayezit'ın üç oğlu tarafından yaptırılmış Eski Cami’nin kubbe süslemelerini elden geçirdiler. Zaten konuyu bilmeyen bir insan bile bu dört camiye, Edirne'ye gidip gezseler süslemelerin birbirinin hemen aynısı olduğunu görecektir. Bu süslemelerin hiçbiri barok değildir hepsi orijinal kalemişidir hatta işi bilen gözlerle bakıldığında bunlar Kanuni döneminin ünlü Tebrizli nakış ustası Şahkulu ve onun talebesi Kara Memi’nin uzantılarıdır yani anlayacağınız 1751'in hemen arkasından bu dört caminin nakışlarını süslemelerini yapanlar aslında deprem öncesindeki süslemeleri kendi isimleri kadar iyi bilmektedirler. Ya bu süslemelerin aynısını yapmışlardır, ya da bunun uzantısı olarak o ekolün devamı süslemeler eklemişlerdir. Aynısı mı değil mi bunu bilmiyoruz çünkü yapılmış süslemenin bir çizime gravürü minyatürü günümüze ulaşmış değil. Ama Şahkulu Kara Memi ekolünü bildiğimiz için bu dört caminin süslemelerinin bunun devamı olduğunu biliyoruz. Tek bir fark var, dönem Lale Devri dönemi olduğu için bu süslemelere gölge eklemişler. İşi bilmeyenler bu nakışlara baktıklarında bu gölgeden dolayı bunlara barok mu, şu mu, bu mu gibi yakıştırmalar yapmalarının sebebi budur. Bu nakışların üzerinden neredeyse 300 yıl geçmiştir. Tarihe mal olmuş hepsi klasik kalemişi süslemeleri kapatmak kazımak, üzerine beyaz badanayla örtmek hangi vicdana sığmaktadır bunu anlayamıyoruz ve bu tartışmalar çerçevesinde geçmişe baktığımızda benzer hataların diğer Mimar Sinan camilerinde de yapıldığını görmek açıkçası insanı üzüyor.

Bu nedenle buradan yetkililerimize bir kez daha sesleniyoruz toplum vicdanını bu kadar yaralayan, konunun uzmanı birçok ismi, bu teklif karşısında ayağa kaldıran, tarihe mal olmuş nakış ve hatlara yapılacak bu müdahalenin lütfen önüne geçin ve ayrıca geçmişe dönük yapılmış restorasyon hataları bağımsız bir heyet tarafından tek tek incelensin. Raporu tutulsun ve kim nerede hatalı kim kimin hatasına neden göz yummuş bunlar ortaya çıkarılsın. Bakın sadece Beşiktaş Sinan Paşa Camii’nin kubbe göbeğindeki ünlü Hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin hatlarının kazındığı, ve yerine yeni bir hattat tarafından yeni bir yazı yazıldığı meselesi ortaya çıktığında çok rahat bu yeni yazı, yazıyı yazan ekiptekilerin açıklama yapıp, vakıflar kazımış biz ne yapalım cevapları karnımızı dondurdu. Peki diyelim ki vakıflar yanlışlık yaptı kazıdı. Hali hazırda elinizde Ayasofya caminin o devasa hatlarını yazan kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin Beşiktaş Sinan Paşa caminin kubbe göbeğine ait yazılmış yazısının fotoğrafı yok muydu? Oradan kalıbı alınıp aynı yazı tekrar oraya konulamaz mıydı? Neden yeni bir hattata, yeni bir yazı yazdırıldı? Bunu izah edebilir misiniz? Bu tartışmalar ortaya öyle facia şeyler döktü ki… Topkapı sarayının Bab-ı Hümayun ismi ile adlandırılan ilk kapısının saraya bakan iç cephesindeki Saf suresinin bir kısmını içeren ayeti kerime, ki ünlü hattat Abdül Fettah Efendiye aittir. Bu güzelim yazının kazındığı, yeni bir hattata, farklı bir üslupla yeniden yazdırıldığı, Abdulfettah Efendi’nin imzasının da eski kitabeden alınıp buraya nakşedildiği iddiaları ortaya döküldü ki bu iddialar son derece kıymetli, ünlü hattatların kendi isimleriyle tarih vererek yapmış olduğu ifşalardı. Bu nedenle tarafsız uzman bir ekip bunların hepsini tek tek incelemeli, raporlarını ortaya koymalı ve bu halkı bilgilendirmeli. Yoksa vicdanlar hiçbir zaman rahat etmeyecektir. Bundan sonra yapılacak restorasyonlar da bu tarz şaibelerden ve şaibeli isimlerin gölgesinin eserlerimize zarar vermesi ihtimalinden kurtarılmalıdır.

Yorumlar

  • yorum avatar
    CÜNEYT ÇOLAK
    07-10-2025 11:23

    Selimiye Camii, daha öncesinde de yapılan restorasyonların izdüşümü gibi. Kazıyıp atmaya hevesli bir güruh var nedense...

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.