• DOLAR
    41.27
  • EURO
    48.66
  • ALTIN
    4850.3
  • BIST
    10.449
  • BTC
    112074.59$
Deneme Reklam

Türkiye’de Kuzey Rüzgârları

01 Ekim 2025, Çarşamba 12:21
Türkiye’de Kuzey Rüzgârları

1940’lardan sonra Türkiye’de hızlı bir Sovyet hayranlığı başladı. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri dağılan Osmanlı’dan sonra feodal beylikler gibi olmuştu. Devletin denetiminden çıkan toprak birtakım mütegallibelerin eline geçmeye başladı. Kimine göre ağa, kimine göre bey olan bu büyük arâzî sâhipleri o dönemde yerden yere vurulduğu gibi değildi. Köylerde otoriteyi sağlayan ve insanlara çalışma mukâbili iş veren bu ağalar yeni ideolojik akımın etkisiyle halkın düşmanı gibi gösterildi. Tabîî ki içlerinde zâlimleri de vardı. Ama halk bunları sayıyor ve onlara asâlet tevdî ediyordu. Yeni sistemde bu yıkılmalı ve toprak ağadan alınıp köylüye verilmeliydi. Komünist blokların büyük sloganı “Toprak işleyenin su kullananındı” 1979 seçimlerinde Bülent Ecevit bile bu sloganı öne sürdü. Evet belki bir toprak reformu yapılmalıydı ama, Sosyalist sistemde olduğu gibi kapanın elinde kalmamalıydı.

1940’lardan sonra Türkiye’de bir Sovyet hayranlığı başladı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki yarı feodal sistem bu sosyalist hayranları için bulunmaz bir kaynaktı.

Okumuş, yarı okumuş özellikle Köy Enstitüsü me’zunları için sosyalizm (aslında komünizm) en uygun sistemdi.

Hâlâ eski sistemle yapılan tarım, tabîî ki pek verimli olamıyordu. Traktör ve benzeri tarım ekipmanları azdı. Bunu derken Batı’da da tarımın tamâmen teknolojik olduğunu savunmak mümkün değildi. ABD’de, teknik tarımın en önemli argümanı petrol olduğu için burada ziraat daha çabuk gelişti. Osmanlı’nın petrol sâhalarına el koyan Batı, zâten tarımı karasabana mahkûm ediyordu. Devlet bitmiş, yeni devlet kurulma safhasında, iç isyanlar patlak vermiş, fakr u zarûret istismâra açık bir ortam meydana getirmişti. Fabrika yok denecek kadar azdı. Zannetmeyin ki Batı o zamanlar fabrikalarla doluydu. Orada ilk sanâyi devrimi 1760’larda başlayıp, 1830’lara kadar devam eder. Esâsen sanâyi devrimi 1840-1870 yılları arasındadır.

III. Selim döneminde (1789-1807) 1793-1794 yılları arasında top, tüfek ve mâden ocakları ve barut üretimi başlamış, 1805’te Beykoz’da kâğıt ve çuha fabrikaları açılmıştır. Osmanlı’dan yeni devlete, Hereke ipek dokuma, Fesâne yün iplik, Bakırköy bez ve Beykoz deri fabrikaları intikâl etmiştir. Bunlar basit şeyler değildir. Sultan Abdülazîz’le başlayıp Abdülhamîd Han dönemindeki hızlı sanâyileşme, açılan yüksek okullar, modernize edilmeye başlayan donanma ve askerî sistemler Batı’yı rahatsız ettiği için Osmanlı’yı yıktılar. Şurası muhakkak ki Osmanlı yıkılmasaydı devrin en gelişmiş ülkeleri arasında yer alacaktı.

1940’larda başlayan sosyalist akım sevdâsı taraftarlarını, yazar kadrosunu ve sempatizanları hızla Kuzey’e, Sovyetlere yöneltmeye başladı. O zaman Himmetgil Emîn’in bir şiirinde dediği gibi: “Garba yönelmeye râzı değilken şimdi de milletçe şimâle döndük. 

Bu, gerçeğin tam da ifâdesiydi; devlet kadrolarında özellikle de eğitimde komünizan faâliyetler hızla çoğalıyordu. Millet Batıya dönmekten şikâyetçiyken Kuzey’in (Sovyetlerin) yandaşı olmak isteyenlerin sayısı hızla artıyordu. Artık sosyalizm basit ve mâsum bir fikir hareketi değildi. 1945’ten îtbâren hemen hemen Doğu Avrupa, Asya Türk illeri bu kızıl hegemonyanım sultasına girmişti.

Artık hedef Türkiye idi.

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-osman-kemal-kayra/yakin-tarihten-ders-aldik-mi-646665

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.