SEÇMEK Mİ ZOR SEÇİLMEK Mİ?
29 Kasım 2025, Cumartesi 00:20
Necip Fazıl üstad Çöle İnen Nur’da “Kim inanır, kim inanmaz?” diye sorar ve bu devletin “nasip”ten ibaret olduğunu fevkalade edebi bir şekilde izah eder.
Necmeddin Daye Hazretleri de Ömer Hayyam’ın bütün derinliğine ve sezişlerine rağmen doğru soruyu soramadığı için en basit kavşakta takatinin kesildiğine ve yanlış yöne gittiğine işaret edip, “Halbuki Allah’ın nice kulları vardır, kâinatı kat etmiş” diyerek zaman ve mekân ötesinde akılları yakan harikaların talip- matlup- lütuf üçgeninde müşahede edildiğine dikkat çeker.
Ne Netanyahu, ne azgın teke Trump dünyanın vitrinine liyakat ve müktesebat sonucu oturmuş değiller. İşin Türkiye cephesinde kasetle giden, başka kasetle gelen, FETÖ’nün ablası, İngiliz’in kara mollası, asil ve imanlı Kürtlerin güya temsilcisi olan Ermeni bulaşığı çirkinler vs.vs. gibi geniş bir kadronun da durumu öyledir.
Bir şekilde kullanışlı seçilmişlerdir. İradeleri yoktur. İplerinin ucu sınır ötesine uzanır.
Allah-ü teala ilmi isteyene vaad ediyor, ancak zenginlik ve makam bir dipsiz kuyunun karanlığında akılları yarı yolda bırakan bir imtihan muamması…
Bir zamanlar benim bir patronum vardı. Ben dünyanın hengamesi bu kadar telaşa değmez şeklinde hayattan kaytarmak istediğimde, “Allah parayı kime vereceğini biliyor!” diye azarlamıştı. Saygıyı, konforu, önemi parayla satın alırken, “değer”in de yanı sıra geleceğini umuyordu.
O haksız, ben haklıyım demekten uzağım…
Bilmediklerimin cehaleti bildiklerim hakkında da şüpheye düşürüyor kimi zaman.
Fakat geçen zamana ve zamanın hızına bakınca, meselenin kimin haklı olduğunu umursamadığını görüyorum.
Milletvekilli adayı olma teşebbüsünün, piyango bileti almakla eş değer bir tarafı var. Piyangonun haram oluşu bir tarafa, ikramiye isabet etme oranı çok düşük, aday adayı olmaktan seçilir yerden aday olmaya terfi ise, hep masanın kazandığı bir kumarhane oyunu gibi…
Bu histen kurtulamıyoruz; aynı Hayyam’ın takılıp kaldığı kavşak gibi…
Çünkü irade-i cüziyye ile kader arasında berrak bir zihne sahip olmak, en azından “insan” olma sülukunu gerçekleştirmeye bakıyor.
Halbuki bu seyir ve yolculuk o kadar şeytani ve nefsi tuzaklara maruz ki…
Ahmet Sever’in ikinci kitabında ne dediğinden çok, Ahmet Sever kim ve yazdıklarının sonucunda kimlerin kimlikleri değişiyor ona dikkat kesiliyorum. Çünkü şucu zannedilenleri bucu, bucu zannedilenleri şucu yapma gayreti, “Ulan hepiniz hırsızsınız, bakın ben namusluyum” feryadını boğuyor, kaldı ki, haysiyetli bir devlet adamının dedikodu malzemesinin ne kadar çok satacağını ve ne kadar çok kazandıracağını bilmiyor olması düşünülemez.
Şimdi bu kitabı yayınlayan yayınevi de işaretleyip kenara koyduğum yayınevlerindendir artık.
Düzgün görünen bir yayınevinin Numan Ali Khan gibi bir mezhepsiz ve veya neo vehhabi projesinin kitabını iştahla basmasını anlayamadığım gibi aynen…
Elimizde ne var ona bakalım…
Yoksa lafın gideceği menzil çok uzun…
1- Recep Tayyip Erdoğan hariç kaale alacağımız bir Ak Partili yok. Recep Tayyip Erdoğan’ı kimlerin istemediğine bakarak, gönül rahatlığıyla destekleyebiliriz.
2- Devletin yanında olmakla meşhur ve kimi zaman da devletin derininden diye eleştirilen Devlet Bahçeli Tayyip Erdoğan’ın yanında. Burası da çok önemli…
Karşı tarafı ayıklayıp berraklaştırmak ve sonra elimizde ne kaldı diye bakmak abesle iştigal…
Üstad Kadir Mısıroğlu’nun “Gün gelip Tayyip Bey gittiğinde, yerine mutlaka daha iyisi gelecek!” şeklindeki “kader perspektifinden hayatı anlama ve okuma” formülünü esas almak, içimi serinletiyor.
Ve her zaman dediğim gibi, neyin kavgasındayız ayrıca, hem öleceğiz bizim için dünya zaten bitecek ve hem kıyamet kopacak asıl hayat başlayacak.
Orada makam geçmiyor, mevki para etmiyor, dolar yok, bitcoin hikaye…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.