• DOLAR
    41.27
  • EURO
    48.66
  • ALTIN
    4850.3
  • BIST
    10.449
  • BTC
    112074.59$
Deneme Reklam

SAHTE TEMSİL SENDROMU

17 Kasım 2025, Pazartesi 00:25
SAHTE TEMSİL SENDROMU

İnancın özü sarsılmadı, ama yüzü değişti. Artık hakikatin yerini temsil; temsilin yerini ise imaj aldı. İnsan, kalbinde taşıdığı değeri yaşamak yerine, onu sergilemenin derdine düştü. Maneviyat bir yolculuk olmaktan çıkıp, vitrine dönüştü. Görünürlük, sadakatin önüne geçti; samimiyet yerini slogana bıraktı. Böylece din, bir hal değil, bir rol gibi yaşanır oldu. İnanç, sahici bir teslimiyet değil; "toplumsal onay alma biçimi" haline geldi. İşte bu, çağımızın en tehlikeli ruhsal salgınıdır: Sahte Temsil Sendromu.

Dindarlığın Maskesi ve İdeolojik Kimlikler

İnsanın inancı, kalbin derinliğinde yaşanması gereken bir hakikattir. Ama çağımız, kalpten çok imajın konuştuğu bir çağ. Hakikat, artık niyetin değil, etiketin alanında aranıyor. Böyle olunca dindarlık, ruhsal bir duruştan çok, sosyal bir kostüme dönüşüyor. Dindarlığın yerini kimlik, imanın yerini imaj aldığında; din, hakikatin değil aidiyetin dili olur. Görünmekle inanmak arasındaki fark, modern insanın en derin iç çatışmasıdır.

İman mı, İmaj mı?

Gerçek dindarlık, gösterişte değil, özde yaşanır. Dindarlık, imajın değil, idrakin alanıdır. Fakat çağ görünürlüğü kutsallaştırdı. Kendine "İslamcı" diyen ama dindar olmayan kişi, dine değil, dini temsil etme kudretine taliptir. İdeolojik kimlikler, dinin adını taşır ama ruhunu kaybeder. Böylece inanç, davadan çok pozisyon haline gelir.

Oysa iman, kimliğin değil, kalbin işidir. Görünürlükle güç kazanmak isteyen zihin, maneviyatın derinliğini kaybeder. Çünkü hakikatin özü, görülmekte değil, hissedilmekte saklıdır. Dinin en büyük yitimi de burada başlar: insan, inandığını yaşamak yerine, inandığını göstermekle meşgul olur.

İslam"cı", İslam"cılık"

İslam, "cı", "cılık" takısına ihtiyaç duymaz; çünkü O zaten mutlak hakikatin adıdır. Falancı, filancı deyimleriyle anıldığında, hakikat yorum olur, yorum da taraflaşır. İslam bir etiket değil, ölçüdür. Ona sıfat eklendiği anda, ilahi olan insanileşir; ve insanileşen din, ideolojiye dönüşür. Hülasa İslam, ideolojinin üstündedir. O, bir görüş değil; görüşleri tartan terazidir. Bu sebeple "İslamcı", "liberal müslüman" veya "sosyalist müslüman" gibi tamlamalar, dinin özünü değil, insanın eksik kavrayışını yansıtır. İslam’ın özü, iman, ahlak ve adalet üzerine kuruludur. Eğer bir kişi bu üç temelden birini bile terk etmişse, onun "İslamcı" olması, sadece isimsel bir iddiadır.

Nöropsikolojik Perspektif: İnanıyormuş Gibi Yapan Zihin

Beyinde "öz benlik" ve "sosyal benlik" farklı yollarla işler. Kişi gerçekten inanmadığı bir değeri savunduğunda, prefrontal korteksde bilişsel uyumsuzluk oluşur. Zihin bu rahatsızlığı azaltmak için ya samimiyetle yüzleşir ya da rolünü içselleştirir. İkincisi gerçekleştiğinde beyin, yalanı alışkanlık zanneder. Artık kişi inanmıyordur; ama inanıyor gibi hisseder.

Bu, çağımızın en sinsi ruhsal çöküşüdür: davranış dindardır ama niyet menfaatle doludur.

Din Bir Kimlik Değil, Bir İdrak Halidir

İnanç, kimliğe indirgenince, iman dönüşüm olmaktan çıkar; toplumsal bir aidiyet rozetine dönüşür. Bu, maneviyatı değil, kimlik psikolojisini besler. Ve kimlik, doğası gereği rekabet ister. Böylece "kim daha dindar?" yarışı başlar. Oysa dindarlık yarışla değil takvayla ve arınmayla ölçülür.

Din bireysel samimiyet zemininden kopup ideolojik forma büründüğünde, artık vicdanı değil, kampı temsil eder. "Bizden misin?" sorusu "Haklı mısın?"ın önüne geçer. Söz ibadete, slogan sadakate dönüşür. Ve din, en çok savunulduğu yerde en fazla yaralanır.

Samimiyetin Bedeli

Samimiyet, maskesiz kalabilmektir ve çağımızın en kıt erdemidir. Çünkü birey, artık hakikati yaşamak yerine, temsil etmeyi seçiyor. Sahte temsil, inancı araçsallaştırır, insanı bir kimlik kurgusuna hapseder. Görünürlük sadakatin yerini aldığında, iman bir inanç olmaktan çıkar, sosyal bir kimlik ifadesine dönüşür. Sahte temsil, inancı değil, insanı yorar. Çünkü kalp yalan söylemez. Kendine "İslamcı" diyen ama İslam’ın ahlaki boyutundan uzak duran kişi, inancı temsil etmeye değil, onun üzerinden aidiyet kurmaya çalışır. Böylece din, kalpten çıkan bir teslimiyet değil; ideolojik bir pozisyon haline gelir. Unutulmamalıdır ki, samimiyet bir söylem değil, içsel tutarlılıktır. Temsilin değeri, sloganın gücüyle değil; niyetin berraklığıyla ölçülür. Hakiki iman ne toplumsal onay arar ne görünürlük talep eder.

O sessiz bir bilinçle Cenab-ı Hak’ka yönelmenin adıdır.

Yorumlar

  • yorum avatar
    Alaaddin Erdoğan(eğitimci/yabancı dil/edebiyat)
    17-11-2025 22:13

    "Sahte Temsil Sendromu" yazınızda, bin yıllık Türk İslam medeniyetinin varisi olan Anadolu Müslüman Türk toplumunun 21.yüzyıldaki, milenyum yüzyılındaki, bir hekim gözüyle, dini ahlaki yönüyle, zihinsel ve ruhsal röntgenini çekmişsiniz... İlim amel ve ihlas sahibi olmadan böyle şumüllü analizin yapılması nâmümkündür.. Daha önceki hekimlerden, böylesine derin analiz yapabilen olarak, merhum Ayhan Songar'ı hatırlıyorum.. Bir mütevazilik içinde ifade edersek, müsaadenizle tabii, sizi onun halefi olarak görüyorum Mehmet Hocam.. Allahü teâlâ, kaleminize bedeninize gönlünüze daimi güç kuvvet sıhhat afiyet versin... Selam ve muhabbetle... Alaaddin Erdoğan (Eğitimci/yabancı dil/edebiyat)

  • yorum avatar
    Orhan Kılıççı
    17-11-2025 19:03

    Neredeyse her bir cümlesi ayrı bir seminer konusu olabilecek güçte. Defalarca okunulması gerekir, maşallah.

  • yorum avatar
    Muzaffer Yılmaz
    17-11-2025 13:18

    Masallah aynen katıliyorz

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.