• DOLAR
    41.27
  • EURO
    48.66
  • ALTIN
    4850.3
  • BIST
    10.449
  • BTC
    112074.59$
Deneme Reklam

Modern Seküler Narsizm

01 Ekim 2025, Çarşamba 10:47
Modern Seküler Narsizm

   Zamanın ruhu değişti; artık kutsalın yerini benliğin mutlak otoritesi aldı. Modern insan kendisini evrenin merkezine koyuyor. ‘’Ben varım, öyleyse haklıyım’’ cümlesi cağımızın mottosu haline geldi. Bu yeni kimlik, bireysel özgürlüğün ötesinde, toplumsal bir yozlaşmaya doğru gidiş göstermekte. Sosyal medya aynasında sürekli parlatılan benlikler, ilerleyen süreçte derin boşluklara dönüşmekte.

   Modern narsist, yoga yapar, mindfulnes (sekülerleştirilmiş tefekkür=bir nevi farkındalık arayışı) uygular, bazen de bazı tasavvufi sözleri paylaşır. Ama buradaki gaye Allah’a yaklaşmak değil, kendini daha huzurlu ve arınmış hissetmektir. Bu bir kulluk değil, konfor arayışıdır. Zira kulluk, sınır çizer; seküler narsist ise sınır değil, genişlik ister.

   Seküler narsist: Ben dua ederim çünkü bana iyi gelir, benim Allah ile aram iyidir gibi ifadeler kullanabilir ama bu samimiyet değil, kendi lehine indirgenmiş bir dini algıdır.

   Modern seküler narsistlerin en büyük ruhsal çıkmazı, secde edememektir. Yani:

   -Teslim olamazlar çünkü kontrolü kaybetmekten korkarlar.

   -Şükredemezler çünkü hak ettiklerine inanırlar.

   -Tövbe edemezler çünkü hata yaptıklarını kabul etmezler.

   -Dua edemezler çünkü içtenlikle boyun eğmezler.

   Ama işin en ilginç tarafı şudur ki; bu benlik tipi, dışarıdan özgüvenli görünse de içten içe boşluk, anlamsızlık ve değersizlik hissiyle boğuşur. Çünkü gerçek huzur, ‘’benim merkezde olduğum bir evrende’’ değil Allahu Teâlâ’nın merkez olduğu bir düzlemde mümkün olur.

   Ateist ve deist narsizmi

   Bu ikisi, modern bireyin manevi kopuşunu farklı şekillerde yansıtan ama özünde aynı benlik merkezli anlayışa dayanan yapılardır.

   Ateist narsist, Allah’ı inkar eder ama bu inkar genellikle soğukkanlı bir reddiyeden değil, derin bir benlik iddiasından doğar. Der ki:

   -Kainat anlamsızsa bile, bu boşluğu ben doldururum,

   -Ahlak için Allah’a değil akla ve vicdana yeterince sahibim.

   Bu yapıdaki kişi, yaratıcı kudreti değil, kendi rasyonel zekasını kutsar. Bu yüzden bilimsel ilerleme, teknolojik güç, entelektüel birikim onun için bir tür secde alanıdır. Ama bu secde kendine yöneliktir. Kendini evrenin öznesi, kaderin yazarı, değerlerin belirleyicisi olarak görür. Allah’a değil, insana ve bireysel iradeye iman eder. Bu anlayışta dua yerine özgüven, tövbe yerine ideolojik savunma, tevekkül yerine kontrol takıntısı vardır.  Ateist kişi bir yandan kendisini kuralların üstünde görürken diğer yandan sahip olduğu yüksek ego sebebiyle de suçla damgalanmayı aşağılanma olarak değerlendirdiğinden nizami kaidelere dikkat etmek zorunda kalır. Netice de onun için yaşanabilecek sadece tek bir dünya vardır. Mevcut tek hayatını olabildiğince konforlu ve hazza dayalı yaşamalıdır. Savunduğu seküler etik ve hümanist değerler çoğunlukla takiyyedir ve kendi hedonist dürtülerinin başladığı yerde biter.

   Deist narsist ise Allah’ın varlığını inkar etmez ama O’nun kullarına müdahil olmasını reddeder. Tanrı, bir ‘’başlatıcı güç’’tür ama sonra çekilmiş, insanı kendi haline bırakmıştır. Bu anlayışta şu tür ifadeler yaygındır:

   -Allah var ama benim ibadetime ihtiyacı yok.

   -Ben ahlaklı iyi bir insanım, kulluk yapmasam da olur.

   Deist narsist, Allah’ı kabul eder ama yalnızca kendi konforuna uyduğu kadarıyla. Yani bir yaratıcı fikri, içten bir bağ değil, kendine göre şekillendirilmiş bir ‘’üst varlık’’ dekorudur. Bu tevhid değil, ‘’tahdit edilmiş bir tanrı’’dır.

   Ateist ve deist narsisizminin özü şu cümlede özetlenebilir:

   ‘’Ben Allah’a değil, kendime inanıyoum.’’

   Ama bu inancın sonu boşluktur. Çünkü kendinden başka bir varlığa güvenmeyen bir ruh, eninde sonunda yalnızlık ve anlamsızlıkla baş başa kalacaktır. Sartre’nin ‘’insan özgür olmaya mahkumdur’’ sözü bu karanlık fark edişin felsefi ifadesidir.

   Oysa Allah-u Teâlâ bu tür insanlar için Kuran-ı Kerim’de şöyle buyuruyor;

   ‘’Kendini ilah edinen kişiyi gördün mü?’’ (Furkan suresi, 43)

   Burada ‘’kendini ilah edinmek’’, tam da modern seküler narsizmin, ateist ve deist türlerinin manevi özüdür.

   Spiritüel narsisizm ve mistik materyalizm

   Bunlar, postmodern çağın ‘’benmerkezci ama manevi görünümlü’’ inanç biçimleridir. Kişi seküler görünse de iç dünyasını bütünüyle boş bırakmaz. Fakat Allah’a değil, yine dolaylı yoldan kendine tapınmaya devam eder.

   Spiritüel narsist, klasik dinleri ve ibadetleri ‘’kısıtlayıcı’’ bulur ama tamamen materyalist de değildir. Ruh, enerji, şifa, evren, bilinç, gibi kavramlarla içli dışlıdır. Fakat bütün bu inançlar, kendini gerçekleştirmek içindir.

   Bu kişiler şöyle der:

   -Evren bana hizmet eder.

   -Her şey içimde, dışarıda bir yaratıcıya ihtiyacım yok.

   -Ben kendi gerçeğimin rehberiyim.

   Bu yaklaşımda dua, Allah’a yakarış değil; evrene mesaj yollamaktır. Tevekkül, Allah’a güvenmek değil, kendi enerjini yüksek tutmaktır. Hedef, kulluk değil, kendini güçlendirmek, frekansını yükseltmek ve hatta kendi kutsiyetini fark etmektir.

   Tasavvufun ‘’benliğini yok et, Hakk’ta yol al’’ dediği yolda; spiritüel narsist, ‘’benliğini geliştir, kutsallaş’’ der.

   Mistik materyalizm ise spiritüalizmin ticari bir versiyonudur. Bu kişiler, ruhsal arayışlarını bile tüketime dönüştürürler. Yoga, reiki, nefes terapileri, kristaller, tütsüler, spiritüel diyetler, online şifa seminerleri gibi faaliyetlerle kendilerini ruhsal ve kutsal hissettiklerini düşünürler ve mevcut konumlarını ticari pazarlama ve maddi kazanç için kullanırlar.

   Ama bu arayışlar genelde şuna dönüşür:

   -Kendimi iyi hissettikçe ruhum arınıyor.

   -Evrensel enerjiye bağlandım artık negatiflikten korunuyorum.

   -Her şey satılabilir, hatta ruh bile.

Bu anlayışta sunulan ruhsal hizmetler pahalıdır. Mistik materyalizm, secde etmez ama ‘’evrenle uyumlu’’ olmayı arzular. Ancak bu ‘’uyum’’ kendini iyi hissettirdiği sürece kabul görür.

   Bu, hem kalbin hem de zihnin kandırıldığı bir haldir. Allah-u Teâlâ’nın rahmetiyle değil, kristalin enerjisiyle arınmaya çalışan; tefekkürle değil, ‘’şifalı frekanslar’’la kendini bulmaya çalışan bir yanılsamadır. Oysa hakiki şifa, dış nesnelerde değil, Hakk’a dönmede yatar.

   Her iki yapıda da ortak nokta şudur:

   -Din yok ama ‘’ritüel’’ var.

   -Kulluk yok ama ‘’kontrollü teslimiyet’’ var.

   -Allah yok ama ‘’enerji’’, ‘’ışık’’, ‘’yüksek benlik’’ gibi süslü ama muğlak kelimeler var.

   Bu da gösteriyor ki, modern insan ‘’dinsiz’’değil, kendisini din haline getirmiş bir varlığa dönüşüyor. Yani klasik narsizm, artık spiritüel maskelerle dolaşmakta. Bu ruh hali, hem duaya benzer ama Allah’a değil; hem secdeye benzer ama kendi egosuna doğru yapılır.

   İnsanın içsel arayışı değerlidir. Ama bu arayış hakikatten uzaksa nefsi büyütür, ruhu arındırmaz. ‘’İçindeki kudreti bul’’ diyen ses, çoğu zaman şeytanın fısıltısıdır.

   Hakiki maneviyat, egoyu parlatmak değil, egoyu törpülemektir. Kendi enerjini yükseltmek değil, Rabbin nuruyla arınmaktır. Çünkü kendini kutsayan Allah-u Teâlâ’yı tanıyamaz. Ama kendini aciz bilen, Hakk Teâlâ’ya yaklaşır.

   Bizim de içinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisinde dünyamız gibi 1 milyar yıldız var. Bütün kâinatta Samanyolu Galaksisi gibi 2 trilyon galaksi var. Yani milyon değil, milyar değil tam tamına 2 trilyon. Işık öylesine hızlı ki, saniyede 300 bin km hızla dünyanın etrafını 7,5 kere turluyor. İşte bu inanılmaz hızla bile kâinatın bir ucundan diğer ucuna gitmek 93 milyar yıl sürüyor.

   Üstelik bu anlatılanlar daha 1. sema. Bu muhteşem ötesi kudret karşısında ‘’Allahu ekber’’ dememek mümkün mü?

   O halde sen kimsin ey insan. Sen zerrenin zerresi bile değilsin.

   Kime kibirleniyorsun?...

Yorumlar

  • yorum avatar
    kadir şenol
    14-10-2025 02:37

    Dikkatle defalarca okunup hazmedilmesi gereken çok güzel bir yazı olmuş elinize kaleminize yüreğinize sağlık...

  • yorum avatar
    Osman söyler
    03-10-2025 23:15

    Muhteşem bir yazı. Teşekkür ederiz

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.