MEMLEKETİN İFSADINDA DİNİ ÇALIŞMALAR
13 Kasım 2025, Perşembe 00:27
Birkaç yazıdır bahsettiğimiz, dinine, tarihine, kültürüne düşman bir neslin inşaasında; sinemanın, edebiyatın, siyasetin etkilerini yazdık, yazmaya gayret ettik.
Tabi yeni rejim dini sahayı başıboş bırakmazdı. Cumhuriyete uygun yeni bir nesil inşaa ederken tek parti döneminde dinsiz bir nesil hedeflendi. Hatta bir ara “Kemalizm “dini gibi bir saçmalık konmak istendiyse de bunun yerli yerince oturmadığı görülüp fazla üstlenilmedi.
Evkaf ve Şeriyye vekaleti kaldırılıp yerine Diyanet İşleri Reisliği ihdas edildiğinde tabi burası da yeni kadronun fikirlerine uygun hareket etti. Şapka takmakla alakalı mecburiyetlerden din adamları da nasibini alınca (papaz ve hahamlar mecbur değildi) Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’ye konuyu M.Kemal nezdinde halletmesi için geldiklerinde söyledikleri manidardır:
“O sizlere dininizi değiştirin derse dininizi değiştirin, bir hikmeti vardır”
Yani reisi böyle diyen bir teşkilattan fazla bir şeyde beklemek abesle iştigal olur.
Nitekim ne Anayasa metninden Devletin dini İslam’dır ibaresi kaldırılırken, ne de Laiklik getirilirken sesi çıkmamıştır. Latin harfleri ikame edilirken de aynı kurumdan asla ses çıkmamıştır.
1931 yılında Arap harfleriyle dini eserlerin basım ve dağıtımı, dini eğitim verilmesi yasaklanırken de.
Ezan Türkçe okunacak dendiğinde de, Ayasofya müze yapılırken de Diyanet İşleri Reisliği asla karşı çıkmayı bırak, tenkit edecek görüş bile serdetmemiştir.
1935 yılında bütün okullardan din dersi kaldırılırken de Diyanet İşleri sesini çıkarmamış/çıkaramamıştır.
İşte yaklaşık 27 sene süren bu dini baskı ve zulüm halkın din eğitimi almasına engel olmuş, köylerde artık cenaze namazı kıldıracak hoca bulunamaz hale gelmiştir ki, 1947 yılı başvekaletine buna dair şikayetler bizzat CHP’li bazı vekiller tarafından iletilmiştir.
Din eğitimi verenlerin takibata tabi olup, dayak yemesi, hapsedilmesi karşısında din eğitimi vereceklerde alacaklarda mağdur olmamak için kaçınmışlar. Bazı istisnalar dışında bu uygulamalar o günün matbuatına yansımıştır.
Bunun tam aksine yeni okullarda eğitim gören, dini ibadetleri yerine getirmeyen insanların devlette görev alıp rahat bir hayat yaşaması rol model olmuş, halkın büyük bir kesimi tarafından çocuklarının gelecekte mağdur olmaması için bu okullar tercih edilmiştir.
İşte böyle şartlarda geçti 27 yıl.
2.Dünya Savaşı sonrası dünya yeniden şekillendi. Yalta’da bir araya gelen Rus, İngiliz ve Amerikalı liderler dünyayı paylaştılar. Kapitalist dünyayı Amerika, Komünist dünyayı Rusya yönetme ve sömürme konusunda anlaştılar. Anlaşmanın şahidi ve onaylayıcısı da İngiltere’ydi.
Türkiye kapitalist cephede kaldı.
Kapitalist ülkeler, Rusya ve onun tahakkümü altında kalan blokta ki ülkelerde “Demokrasi olmamasını, dini özgürlüklerin tanınmasını” dile getirdiklerinde bilhassa Amerikalı muadillerine Ruslar, sizin blokta Türkiye var. Bizim Demirperde ülkelerinden daha despot yönetim, dini hayata baskı var” demeleri üzerine Amerika Türk yetkililere çok partili hayata geçmek, demokratik hakları genişletmek, dini baskıyı azaltmak konusunda baskı yapmaya başladılar.
1946 Kahire askeri anlaşmaları ve bilhassa Marshall yardımlarından daha fazla pay alabilme adına kendine dikte edilen her şeyi yerine getirmeyi taahhüt etti İnönü hükümeti.
Yani İnönü ne dinini sevdiği, ne de Türk halkına saygı duyduğu için yapmadı demokratik bazı atılımları.
İşte bu yüzden 1949 yılında Fatih’in ve Eba Eyyüb el Ensari hazretlerinin olmak üzere bazı türbeler açıldı.
Kuran öğretimiyle ilgili bazı takibatlar gevşetildi.
En önemlisi Ankara’da bir İlahiyat Fakültesinin açılmasına karar verildi.
Neyse yine yazıyı uzattık.
Şu meşhur Ankara İlahiyat Fakültesi ya da fitnenin kaynağı olan Ankara ekolü nasıl teşekkül etti sonraki yazıya bırakalım.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Gürsel Turabay
16-11-2025 02:31Hayırlı olsun inşaallah, yazılarınızdan istifade ediyoruz, rejimin kendi halkına yapmış olduğu zulümleri öğrenmiş oluyoruz, geçen zamanda.