Kızılelma
02 Ekim 2025, Perşembe 00:00
Hiçbir devletin bir karış toprağında gözümüz yok! Demek ki devlet olmaya niyetimiz yok. Ben devletim diyen her devlet coğrafi olarak da büyümek ister. Hele yakın zaman önce büyük olup da sonradan türlü sebeplerle küçülmüş olanlarda kaybettiklerini geri alma fikrinin önünde durulamaz. Duruluyorsa orada hayatiyet kalmamıştır. İçerideki ateş devamlı surette yanmak kaydıyla siyaseten böyle bir hedef gütmüyormuş gibi görünmek ayrı bir iştir ve şartlar uygun değilse gereklidir. Elbette buna söyleyecek sözümüz olmaz.
“2045’e kadar yaklaşık 500 gemiye sahip olmak istiyoruz. Üstelik bu sadece işin giriş kısmı. Büyük güçleri kontrol etmek, mesela Çin’i baskılamak istiyorsak çok daha fazlasına ihtiyacımız var” demişti dönemin ABD Genelkurmay Başkanı Milley. Evet, ABD hala dünyanın en büyük gücü, hala denizlere hâkim. Bununla beraber Çin’in 2030’da kendilerini yakalayacağını, takip eden yıllarda da geçeceğini düşünüyorlar. Hatta bu asrın ortasında çıkacak bir savaşta mağlup olabileceklerini ihtimal dışı tutmuyorlar. Buna mani olmak için de 2045 hedefine ne yapıp edip varmak niyetindeler. Başarılı olabilirler mi, Çin’i durdurabilirler mi? Gemi sayısına ulaşabilirler. Neticede tıkandıkları noktada bir miktar kâğıdı baskıya gönderirler olur biter. Dünyadaki dolar hâkimiyeti yıkılmadığı müddetçe bu mümkün. “FED bağımsızmış, Yahudilerinmiş” bunlar bir şey ifade etmez. Zaten ABD dediğimiz yapı, bir Hıristiyan-Yahudi ortaklığı. Gerçi Çin de yahudilerle kol kola. Diyelim ki 500 gemi yapıldı. Bu güçle bile Çin’i durdurabilmeleri çok zor, belki imkânsız. Çin devlet aklı ölümcül bir hataya düşmedikçe bunun yolu kapalı. Nüfusuna ve artan gücüne güvenerek Rusya’dan toprak koparma konusunda acele etmesi, şartlar oluşmadan Moğolistan’ı yutmaya yeltenmesi, Doğu Türkistan’ı ve Türk dünyasını hafife alması, Hindistan’ı doğru tartamaması bu yolu açabilecek stratejik hatalar olur.
Ufkumuz daralmış. Doğu veya batıya endeksli düşünmekten kendimizi alamıyoruz. ABD, cahiliye devrinin putları gibi. Ona atıf yapmadan yürüyen insan sayısı azdan da az. Afganistan hezimetini bile yeni stratejisine bağlayan dehâlarımızın sayısı ürkütücü. Biraz mürekkep yalamış kişiler uydurulmuş türlü sıfatlarla orda burda çıkıp düşmanlarımızın neler yaptığı konusunda yırtınıp duruyor. Bu anlayışa göre adımları onlar atacak biz savunacağız. Kıyâmete kadar böyle olacak. Hiçbiri bu zinciri kırmak gerektiğini düşünmüyor, düşünemiyor. En aklı başında tipler dahi bunun dışında bir ihtimal görmüyor, göremiyor. Neymiş, şu kadar bin sayıda uydu alçak yörüngeye yerleştirilmiş, orman yangınları çıkarmak dâhil birçok şenî işte kullanılabilirmiş. Adama sormazlar mı “sen necisin” diye. Sen de öyle bir teknoloji geliştir ki hepsini bir anda düşür. Ama yok, yakınmak, ağlamak çok daha kolay öyle değil mi? İnsanoğluna çip takma sevdasındakilere bir hesap kesme planın oldu mu hiç? Plandan vazgeçtik, hayalin oldu mu? Mangalda kül bırakmayacaksın ama cebine birkaç on trilyon dolar doldurmuş zibidilerin oyuncağı olacaksın. Tarihi hafızamız yüz sene ile sınırlı olsaydı bu ruh halini anlayabilirdik. Ama Yıldırım ama Fâtih ama şu koca dünyayı iki hükümdara küçük gören Sultan Selim orda dururken bu mavallara dönüp bakmayız.
İngiliz-Yahudi tornasından geçmiş olanlar söylediklerimizi anlayamaz. Bırakalım onlar evcilik oynamaya devam etsin. Biz fetih ruhunu kalbinde yaşatan evlâd-ı fâtihânın peşindeyiz. Kaç kişiyse artık. Bu fikirleri gönülden gönüle nakletmek bile istikbalimiz cihetinden çok mühim zira…
Askeri projelerimizi yıldırım süratiyle hayata geçirmeliyiz. Seri imalat hakikaten seri olmalı. Demirci ustasının hızıyla yarışan bir üretime seri denmez. Bir an evvel bütün kritik safhaları geçip “olduk” diye arz-ı endâm etmek zorundayız. Bu noktadan sonra dönüp hatalarımızı düzeltebiliriz. Hatasız, eksiksiz yol alacağız diye ayaklarımıza anormal ağırlıklar bağlamaya gerek yok. Envanterimiz düşmanlarımızdan aşağı kalmamalı. Nükleer, biyolojik, kimyevi silahlarımız olmalı. Kullanıp kullanmamak ayrı bir mevzu fakat olmalı. “Envanterimizde böyle silahlar bulundurmuyoruz” ahmaklığına düşülmemeli. Hâsılı cihanı avucumuzun içine koyacak askeri projelere ihtiyacımız var cihangirlerin çocukları olarak.
The Economist’in “sizin denginiz Yunandır” tezgâhına gelmeyelim. Komşuyu Adalar Denizi’nde baskılamak bırakın başkalarının işi olsun. Biz ABD’ye, Çin’e, Pasifik’te boyun eğdirmenin yollarını arayalım. İsrail zağarını vakti gelince boğup atalım. Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvereyi ve bütün Arabistan’ı Vehhâbî sapıklarından temizleyelim. Sultan Selim’in yarım kalan işini bitirip kılıç zoruyla şiileştirilen İran’ı kurtaralım. İstanbul’a bağlı Kırım hanının ensesinde boza pişirdiği Rusları yeniden knezlik sınırlarına döndürmeye ve orayı da hâkimiyetimiz altına almaya kafa yoralım. 10 milyon kilometrekarelik bomboş ülke Kanada’yı vatan toprağı yapmanın adımlarını atalım. Avustralya’yı da bundan azade görmeyelim. Doğu Türkistan’ı zulümden kurtarmayı, Çin’i bütünüyle düşürmeyi ve Uygur Türklerine teslim etmeyi hesaplayalım. Hindistan’ı ve Endülüs’ü İslâm adına geri almanın yolunu bulalım. Rum Rum diye bağırmayı bırakalım, ağababaları İngiltere’ye çıkarma yapabilecek potansiyele ulaşalım. Osmanlının intikamı “biz yeniden ayağa kalktık” demekle alınmaz; Buckingham’a Türk bayrağı çekmekle alınır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
CÜNEYT ÇOLAK
07-10-2025 11:25Gözümün önüne Merhum ve mağfur M. Necati Özfatura Bey'in yazıları geldi, ne kadar benziyor kaleminiz maşallah.