• DOLAR
    41.27
  • EURO
    48.66
  • ALTIN
    4850.3
  • BIST
    10.449
  • BTC
    112074.59$
Deneme Reklam

KÂBEYİ KİM YAKTI?

22 Kasım 2025, Cumartesi 00:29
KÂBEYİ KİM YAKTI?

(Harem-i şerifin topa tutulduğunu biliyor muydunuz? Ve Hacer-ul Esved taşının dibine düşen mermilerden tutuşan Kâbe örtüsünün cayır cayır yandığını!.. Peki, bunu, kimin yaptığını öğrenmek ister miydiniz?..)

 

Kuşaklar boyunca Mekke’nin emirliğini yapmış… Ve Osmanlı Devletine de yüksek rütbede insanlar çıkarmış önemli bir sülaleden gelen Hüseyin bin Ali, İstanbul'da doğmuştu.

Uzun süredir “Vezir” rütbesiyle “Şûrâ-yı Devlet” üyeliği yapmakta iken, II. Meşrutiyet’in ilanından dört ay sonra (Kasım 1908) Sultan Abdülhamid Han tarafından Mekke Şerîfi (Emiri) tayin edilerek Arabistan'a gönderildi.

❤️❤️❤️

 

Şerif Hüseyin, tarihe geçmiş iki meşhur beyannamenin sahibidir ve bunlar bize, tarihin en karanlık sayfalarından birinin kapısını aralamaktadır.

İşte o kapıyı kim açar, içine kim bakar ve “gördüklerini söylemeye” acaba kimler cesaret eder?

Çünkü bırakın bir mümini, sıradan bir insan bile; yeryüzünün ilk yapısı, insanlık tarihi boyunca rağbet gören, Allah’ın evi, Müslümanların ve bütün peygamberlerin kıblesi, İbrahim Aleyhisselâmın binası olan Kabe-i Şerîfe yapılan bu en büyük saygısızlığı;

Yani Haremi şerifin topa tutulduğunu…

Bu mermilerinden ikisinin Hacerul Esved taşının hemen yakınına isabet ettiğini…

Mübarek Kâbe örtüsünün de böylece alev alıp tutuştuğunu…

İnsanların ancak Kabe’nin üzerine çıkarak yangını söndürebildiklerini… 

Tahrip olan Mescid-i Haram’da (Mekke’de, Kâbe-i Muazzama’yı çevreleyen büyük mescid) bir hafta kadar namaz bile kılınamadığını…

…görse bile kim itiraf edebilir?

…ve hele bir Türk evladı, bu faciayı yapanın, yaptıranın kim veya kimler olduğunu bilse veya şimdi öğrense, nasıl hazmedebilir?..

❤️❤️❤️

Hazreti Hasan bin Ali evladından gelen yani Şerîf olan ayrıca “Mekke Şerîfi” makamını da alan Şerif Hüseyin, 1852 yılında İstanbul’da doğmuş bir devlet adamıydı. Samimi Müslümanlardandı. Üç farklı zamanda toplam 20 yıldan fazla İstanbul’da kaldı. Sultan Abdülhamid Han’ın kendisine verdiği Emirgan’daki yalıda yaşıyordu. Devlet-i Âliyye’ye, Halife’ye bağlıydı. 

Fakat o sıralar, Arap ve bütün Osmanlı toprakları üzerine kapkara bulutlar toplanmış, gökler çoktan derin derin gürlemeye başlamış, çakan şimşeklerin parlaması bile görülmeye başlanmıştı!..

O karanlık günler, çeşitli şekillerde yorumlanır ve anlatması da anlaması da çok kolay değildir.

İşin elbette bir de “kader” boyutu var ama en net ve en kesin ve en gerçek olan şu ki; İslamiyetin en büyük ve en sinsi düşmanı olan İngilizler, her zaman ve her yerde olduğu gibi bu toprakları da karıştırmak için her şeyi yaptılar. Ve gene her zaman olduğu gibi, önce kandırarak anlaştıkları herkesi ve elbette Şerif Hüseyin’i de kendi menfaatleri bitince satıverdiler!

❤️❤️❤️

Londra’da bulunan Müstemlekeler Nazırlığı yani Sömürgeler Bakanlığı’nın casusları Basra’da, İslamiyeti kafasına göre yorumlamaya çalışan on dört yaşında Necdli bir Arap delikanlıyı ele geçirdiler. Abdülvehhab oğlu Muhammed aslında ehlisünnet hocaların bulunduğu bir sülaleden geliyordu. Fakat çok kendini beğenmişti. Onu desteklediler, inanışını tamamen bozdular ve ortaya “Vehhabilik” adında yeni bir inanış çıkardılar. Müslümanları kafirlikle suçlayan, Peygamberimizi tanımayan bu bozuk yolu zorla yaymak için de Suud kabilesini kullandılar.

1740’larda, küçücük bir kasaba var adı Riyad. Buna bağlı da bir köy var Dir’iyye. Suud oğlu Muhammed tarafından yönetilen bir avuçluk bu kabilenin nüfusu yüz kişiyi bile bulmuyor. Vehhab oğlu Muhammed bir gün işte bunlara sığınıyor. Bir İslam alimi gibi görünerek, İngiliz casuslarla beraber neşrettikleri inanışı bunlara da aşılıyor. Kendi kızını da Suud oğlunun oğlu ile evlendiriyor. 

Böylece büyük İngiliz oyununun en önemli adımı atılmış oluyor. 

İngiliz hükümetinden hesapsız altın ve silahlar alan Suudîler, silah zoruyla Vehhabiliği yaymak için Arap/Osmanlı topraklarında sayısız insanı öldürmeye başlıyor. Önce Şiilerle çarpışıyorlar, sonra Mekke ve Medine bölgesine saldırıp yönetimi de ele geçiriyorlar. Osmanlı’nın da zor yılları, fakat Kavalalı oğlu Tosun Paşa duruma el koyuyor, Harameyni kurtarıyor. 

Suudîler herkese düşman, herkesten nefret ediyor. Bir süre sonra tekrar Mekke’ye saldırıyorlar. Bu defa da gene Kavalalı oğlu İbrahim Paşa, bunlar henüz Kâbe’ye, Peygamberimizin kabrine ve diğer mübarek mezarlara zarar veremeden büyük bir savaş yapıp bunları yeniyor hatta Dir’iyye’ye kadar kovalayıp Suudilerin başını ve dört oğlunu yakalayıp, bağlı olarak İstanbul’a yolluyor... Bu başka bir uzun hikayenin konusu.

❤️❤️❤️

İngilizler boş durur mu, elbette hayır. Gene merkezi Londra’da olmak üzere Masonluğu kuruyorlar. Bilindiği üzere Masonlar dinleri tanımıyorlar. 

Hilafet, Saltanat ve Hükümet merkezimiz olan İstanbul’a odaklanan Masonlar, kullanabilecekleri kimseleri de mason yapıp büyük bir güçle de destekliyorlar.

Kıymetli kitaplarımızda, açıkça;

“İngiliz siyasetinin maşası olan Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa, Fuat Paşa, Mithat Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa, Enver Paşa gibi daha nice İttihatçı paşalar, İslam Devletlerinin yıkılmasında kullanılan masonlar” diyerek anlatılıyor.

Evet, yüz yıldan fazla zaman önce; bütün Müslümanların ve dünyadaki mazlum milletlerin hâmisi olan Osmanlı hedefe konmuştu. Yüzlerce yıl bile sürse bu sinsi plan uygulanacaktı. Düştüğümüz tuzaklar neticesinde kendimizi içinde bulduğumuz savaşlar ve büyük borçlanmalarla devletin gücü tüketildi. Yıkıcı muhalefetler ve Meşrutiyetlerle de Padişahın yetkileri ile Halifenin otoritesi zayıflatıldı. 

Yüzelli yıl kadar süre dikkatle uygulanan planlar sonunda bu hale gelmiştik ve artık içimizdeki canavarlar da çok ama çok beslenip güçlenmişti.

❤️❤️❤️

Padişahımız, İstanbul’da tuttuğu Şerif Hüseyin’i, Mekke’ye emir olarak yolladığında Arap topraklarında; ehlisünnet olan bütün Osmanlı tebasına düşman, Vehhabi inancıyla beslenen, İngiliz silahlarıyla güçlenen Suudilerin zulmü vardı... 

Aynı zamanda İngiliz casusları tarafından “Türklere karşı Arap milliyetçiliği” destekleniyordu.

O sırada gene başta İngilizlerin desteklediği İttihatçı Mason paşalar eliyle de “Türkçülük ve Arap düşmanlığı” rüzgarı estirilmekteydi ki İttihatçıların sadece Arabistan’da yaptıkları da başka bir uzun yazının konusudur.

İşte bu zor günlerde, 1908’den sonra Mekke’nin emiri olan Şerif Hüseyin Paşa, içinde bulunulan durumu ilan etmek için, resmi ağızdan, iki beyanname yayınladı. 

İstanbul’a da yolladığı beyannamenin başında; Mekke Şeriflerinin eskiden beri Osmanlıya ne kadar bağlı olduklarını, buradaki kendi çabalarını tekrar ediyor, sonra da Cemal Paşa ve diğer İttihatçıların yaptığı zulümleri anlatıyor. 

İşte bu “Birinci Beyanname” tercümesinden aldığımız aşağıdaki cümleler, hala canımızı acıtmaya devam ediyor:

❤️❤️❤️

”Devlet-i aliyye-i Osmâniyye’nin idâresi, Enver ve Cemal ve Talât paşaların ellerinde kaldı” sözünün memleketin her tarafına yayılması, boş yere değilmiş.!.

…İstediklerini yaparlar, dilediklerini yaptırırlar. Onların emirleri, anayasanın, kanûnların üstündedir, demek olduğunu herkes iyice anladı. 

…Bunlardan başka, meşhûr İslâm âlimlerinden ve Arab vatandaşların büyüklerinden olan Emîr [..bu kısımda 10 ayrı ismi açıklıyor...] ve bunlar gibi dahâ nice kıymetli ve fâideli kimseler, mahkemesiz ve kanûnsuz, asılıyor, kurşuna diziliyor. Sarhoş iken, şu’ûrsuz iken verilen emirlerle birçok ocaklar söndürülüyor. 

…Âile reîslerinin her ne sebeble olursa olsun öldürülmeleri, zındanlarda çürütülmeleri, evlerini, evlâdlarını cezâlandırmağa kâfi iken, bunları ayrıca sürüp inletmek…

…ittihâdcıların o canavarca hareketleri…

…âile reislerini kaybeden kadınların ve çocukların mallarının, mülklerinin ellerinden alınmasına…

…meşhûr mücâhid, kahraman emîr Abdülkâdir Cezâyirî’nin [bile] nâmûs-u mücessem, iffetli ve şerefli kızının haysiyyet ve nâmûsu ile oynanmasına…

…eğlenilecek bayağı kadınlar bulunamadı da, târîhin vesîkalandırdığı, müslimânların gözbebeği mubârek hanımların asâletine, şereflerine saldıranların düşünce ve hedeflerini anlamayacak kimse var mıdır?

❤️❤️❤️

…İttihâdcıların kanûn, ahlâk, insâf dışı taşkın ve şaşkın hareketlerinden (bıkan) 

…kapı pencere hatta evlerinin tavan tahtalarını satmak zorunda bırakılan…

…Mekke-i mükerreme halkının, cânlarına ve nâmûslarına yapılan saldırıların durdurulması için hâzırladıkları gösteri yürüyüşünde, bir ittihâdcı kumandanın emri ile (Kal’a-i Ciyâd)dan müslimânların kıblesi ve mü’minlerin Kâ’besi olan (Beytullah) üzerine top atışı…

…atılan topların iki mermisinden birisi (Hacer-ül-esved) mukaddes taşına bir metre, ikincisi üç metre yakın yere isâbet etmişdir. (Kâ’be-i mu’azzama)yı örten (Sütre-i şerîfe) de bu mermilerden ateş almışdır. Vatandaşlar (Kâ’be-i mu’azzama) kapısını açarak ve üstüne çıkarak yangını söndürmek mecbûriyyetinde kalmışlardır. 

…Bu sırada yangını gördükleri hâlde, (Makâm-i İbrâhîm) ve (Harem-i şerîf) mescidi üzerine sürekli topçu ateşi yapılmış, bir kaç müslimânın şehîd olmasına sebeb olmuşlardır. Halk, günlerce [tahrip olan] mescide girememiş, namâz kılınamamışdır. 

…(Kâ’be-i mu’azzama)ya hurmet etmeleri ve ta’zîm eylemeleri lâzım iken, böyle hakâret ve tahrîb etmeğe kalkışan kimselerin îmânlarının ve düşüncelerinin nasıl olabileceğinin anlaşılmasını bütün dünyâdaki müslimânlara bırakıyorum!..

❤️❤️❤️

Hakikat Kitabevi’nde basılan “Kıyamet ve Ahiret” kitabının 370-371. sayfalarında bulunan ve bizim için de ölçü olan notta, bu konu için şöyle yazmaktadır:

“…Yukarıdaki iki beyânnâme, şerîf Hüseyn Pâşanın niyyetinin hâlis, îmânının bütün olduğunu göstermekle berâber, yanlış düşüncelerini ve zararlı hükmlerini de bildiriyor. En büyük hatâsı, İngilizlerin târîh boyunca, islâmiyyete karşı yapdıkları saldırıları anlıyamamış olmasıdır.

…Şerîf Hüseyin pâşa, târihî vesîkaları incelememiş olacak ki, en korkunç islâm düşmanının islâma yardım edeceğini ummakdadır. İttihâdcıların kötü olduklarını anlıyan, onun gibi güçlü bir kimse, Şâm’da Cemâl pâşayı ve İngilizlere satılmış olan soysuzları etkisiz hâle getirebilir, post kavgası yüzünden, Filistin cebhesinde yapılan hıyânetleri önliyebilirdi. O, bunu kolay yapabilirdi. Yapsaydı, Osmânlı ordusu bozgundan kurtulurdu. Arabistân yarımadasında büyük bir Hâşimî İslâm Devleti kurulur, Mekke, Medîne, Kudüs mubârek şehrleri onun elinde kalırdı.”

❤️❤️❤️

Fakat maalesef öyle olmuyor. Şerif Hüseyin Paşa da aldandığını geç anlıyor, tarihe de hain damgası yiyerek geçiyor. 

Bütün bunlardan çıkan özet, sanırım ki İngiliz’in her coğrafyada her zaman yaptığının bir örneğidir.

Ellerinde, dünyanın her yerindeki milyonlarca müslümanın kanı olan İngiliz devleti, orada da herkesi kandırıp birbirine düşürmüştü.

Fakat bundan da acı olan; önce mason yapılan, sonra padişaha asi olan İttihatçıların, hem de üzerlerinde Osmanlı ordusu üniformaları varken Haremi Şerifi top atışına tabi tutmalarıdır.

Çok şükür ki (yansa bile) Kabe-i şerifin duvarlarına mermi isabet etmemiş…

Yoksa hadisi şerifte ifade edilen o “Kabeyi yıkan” biz olurduk ve o zaman halimiz çok ama çok daha beter olmaz mıydı?

 

 

 

Yorumlar

  • yorum avatar
    Hicran Seçkin
    23-11-2025 09:31

    2) Bu hain, bu alçak, bu dinsiz imansız sürüsünü savunmaya kalkışan ahmaklar yok mu bir de!? Hiçbir inancın mukaddesine saldırmak doğru değilken, bu insanlığın yüz karaları, İnsanlığın atası Adem aleyhisselamdan beri mukaddes olduğu herkesçe bilinen Kâbe i şerifi bombalamışlar!

  • yorum avatar
    Hicran Seçkin
    23-11-2025 09:02

    Aman Yarabbi... Ebrehe'nin ağababaları bunlar! İttihat terakkinin ahmak üçlüsü bunu da yapmıştı ha!? Arabistan coğrafyasındaki müslümanlar bize niye düşmanlık diyor bizdeki bazıları! Şu olanları gören, duyan, bilen kaç müslüman Türk'e, Türkiye'ye dost kalabilirdi ki?!.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.