• DOLAR
    41.27
  • EURO
    48.66
  • ALTIN
    4850.3
  • BIST
    10.449
  • BTC
    112074.59$
Deneme Reklam

FİTNE KAZANINI KAYNATANLAR

17 Kasım 2025, Pazartesi 00:20
FİTNE KAZANINI KAYNATANLAR

Sultan II. Abdülhamîd’e “Sultânım, Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne’yi, mühendishâneleri açtınız ama yarın bunlar hep sizin aleyhinizde çalışacaklardır” dediklerinde, “Biliyorum ama vatanın selâmeti için bu gençlerin yetişmesi lâzım; şahsımdan öte devlet vardır” demiştir. Bu yüksek devlet ahlâkı, son devir Osmanlı sultanlarının ortak düşüncesidir. Sultan Abdülazîz de aynı sıkıntıları yaşamıştır.

Tanzîmat’la başlayan Avrupâileşme yâni Batılılaşma çabaları, Osmanlı Devleti’ni perîşân etmiştir. III. Selîm, IV. Mustafa, II. Mahmûd, Abdülmecîd ve II. Abdülhamîd gibi son pâdişahlar hep bu çileyi çekmişlerdir. V. Murad ile başlayan sonun sonu ise güdümlü yönetim şeklinde geçmiştir. Saltanat ve özellikle de Hılâfet’in ilgâsı endişesi; meşrûtiyetler, yeni esas teşkîlât kânunları, zâten idârî zaafın baş mîmârları olmuştur. Aslında sultânın selâmeti, saltanâtın da selâmetiydi. Yeni her hamlenin saltanat aleyhine olduğu belliydi. Sultanlar devleti kendi mülkü olarak addettikleri için mülkün zarar görmesini zâten istemezlerdi. Meşrûtiyet, yönetimi halk ile paylaşmaktı. Mülkün idâresindeki aksamalar meclise mi yoksa sultâna mı yüklenecekti? Üstelik bu halk arasında külliyetli bir gayr-i müslim nüfus da vardı. Bunların emn ü emânı ve adâletten yararlanmaları zâten Müslümanlar ile aynıydı. Tanzîmat, Islâhât Fermânı ve Teşkilât-ı Esâsiye’ler bu durumda kimin işine geliyordu? Mesele sâdece tüzel haklar mıydı?

Rusların Slavlık ve Ortodokslukla; Avrupa’nın genel Hristiyanlıkla gayr-i müslim tebaa için gayretleri boşuna değildi elbet. Bu reformlarla gayr-i müslimler Osmanlı tebaası olmaktan çıkarılıp Hristiyan dünyâsının bir parçası durumuna getiriliyordu. Bu kışkırtmalar 1821 Mora İsyânıyla orada yaşayan Müslüman Türk katliâmına dönüşmüştü. Fâtih döneminden beri sulh içinde yaşayan Yunanlılar, bu son reformları bir katliâma çevirmişlerdir.

Balkanlarda ise Ortodoks-Slav parantezindeki Sırplar, Hırvatlar, Karadağlar, kısmen Makedonlar Rusların kışkırtmaları ile hep birden isyâna başladılar.

Katolik Fransa, Protestan İngiltere ve Almanya aynı düşüncelerle bu isyanlara arka çıktılar. Özellikle Rusların Ortodoks Slavlara istediği daha fazla dînî hürriyet ile elde edilecek ne vardı? Bunlar hangi dînî haklardan mahrumdu? Osmanlı zâten Şeriat’in hükmünce hiçbir kavmin dînine ve diline karışmıyordu. Hiçbir kavim, atalarının dilini ve dînini değiştirilmeye zorlanmadı. Osmanlıların en büyük sadrıa’zamı olarak kabûl edilen Sırp asıllı devşirme Sokullu Mehmed Paşa’nın kardeşi Sırbistan’da en yüksek Hristiyanlık pâyesine Osmanlı tarafından getirilmedi mi? Fâtih Sultan Muhammed Han hazretlerinin lütfuyla Bizans Patriği II. Gennadios İstanbul Rum Patriği olarak tensip edilip kendisine at, hil’at ve asâ verilerek âdetâ vezir rütbesiyle taltif edilmedi mi?  Gennadios, yıllarca Aristo felsefesine uygun şekilde Osmanlı mülkünde dersler okutmadı mı? Bu ince siyâset Rumları 1821 Mora İsyânına kadar sâkin ve itaatkâr kılmadı mı? Bütün bu hürriyetlere rağmen 17 Mart 1821’deki Mora Yarımadası’nın Manya Burnu’nda yaşayan Yunanlılar, 23 Eylül’de Tripolis’i ele geçirmişler ve burada yaşayan çoğunluğu Türklerden oluşan ve Yahûdîlerin de bulunduğu topluluğa katliam ve işkenceler uygulamışlardır. Fâtih Hân’ın bu müsâmahakâr hareketini hak etmeyen Helenler zulümlerini kusmuşlardır.

Unutulmaması gereken şudur: Her fitne hareketinin başında İngilizler vardır. Arap ümmetini de Osmanlıya karşı isyân ettirmişlerdir. Her zaman ve her yerde İslâmiyetin en büyük düşmanı İngilizlerdir. Özellikle İngilizlerin beslediği Osmanlı kargaları sâhibinin gözlerini oymuştur.

Yorumlar

  • yorum avatar
    nzmerl70@gmail.com
    17-11-2025 14:30

    Medyamit selom aklın sesi olmuş.Emegi geçenlere teşekkürler

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.