• DOLAR
    41.27
  • EURO
    48.66
  • ALTIN
    4850.3
  • BIST
    10.449
  • BTC
    112074.59$
Deneme Reklam

EHLİYET VE LİYAKATIN NÖROPSİKOLOJİSİ

24 Kasım 2025, Pazartesi 00:25
EHLİYET VE LİYAKATIN NÖROPSİKOLOJİSİ

“Ehliyet ve liyakat kalmadı.” Bu cümle, artık toplumun diline yerleşmiş bir yakınma değil, kolektif bir zihin yorgunluğunun dışavurumudur. Çünkü ehliyet sadece bilgi ve tecrübe değil; ahlak, bilinç ve beyin olgunluğunun da bileşimidir.

İnsan, kararlarını beyniyle verir ama o kararın adaletini kalbi taşır. Ve ne zaman bu beyin ve kalp arasındaki köprü zayıflarsa, orada hem liyakat hem de samimiyet çöker.

Ehliyet, Beynin Terbiyesidir

Beynin ön bölgesi olan prefrontal korteks, kişideki en insani beyin alanıdır. Karar verme, dürtü kontrolü, öngörü, empati ve vicdan bu merkezde şekillenir. Beynin bu kısmı, tıpkı bir hakim gibi, iç dünyadaki arzular ile dış dünyanın kuralları arasında denge kurar. Eğer bu bölge tam gelişmemişse, kişi bilgili olsa bile bilgelik donanımına sahip olamaz. İşte nörobilim açısından ehliyet, bu dengeyi sağlayabilme kabiliyetidir. Yani ehliyet, sadece bilmek değil, doğru zamanda susmayı ve doğru yerde konuşmayı da bilmektir. Ehliyetli insan, kendi sınırlarını bilir; sınırlarını bilmeyen kişi ise her konuda hüküm verir.

Ne yazık ki günümüzde bilgi çoğalıyor ama bilgelik azalıyor. Çünkü beyin, bilgiye değil, bilme hissine bağımlı hale gelmiştir. Bu bağımlılık, tıpkı bir dopamin döngüsü gibi çalışır: Kişi haklı çıktığında zevk duyar, yanıldığında değil. Ve bu his sürekli tekrarlandığında, beyin “haklı olmayı” öğrenmenin önüne geçirir.

Sonuç: bilgi kibri ve dürtüsel düşünme. Bilgi kibri, beynin en büyük tuzaklarından biridir. Çünkü kişi artık öğrenmeye değil, onaylanmaya ihtiyaç duyar. Bu, nöropsikolojik olarak “düşünme eşiğinin donması” anlamına gelir. Zihin kendini yeterli zannettiği anda gelişmeyi bırakır. Oysa gerçek ehliyet, “bilmediğini bilebilme tevazusu”yla başlar.

Liyakatsizlik: Düşünmenin Duygusal Felci

Liyakatsizlik yalnızca kurumsal bir problem değil; nöropsikolojik bir disfonksiyondur. İnsanda ön singulat korteks (ACC), vicdanla, hatayla ve pişmanlıkla ilişkilidir. Bu bölge aktif olduğunda insan hata yaptığında rahatsızlık duyar. Ama kişi menfaatini meşrulaştırmaya alışırsa, beyin o rahatsızlığı bastırmayı öğrenir. Vicdanın sesi sustuğunda, liyakat yerini alışkanlıkla kamufle edilmiş bencilliğe bırakır.

Zamanla bu duyarsızlık kurumsallaşır; toplumun sinir sistemi uyuşur. Artık yanlışlar, “alışılmış doğrular” haline gelir. İşte o zaman liyakatsizlik sadece bireysel değil, kültürel bir refleks halini alır.

Samimiyetsiz İnsanın Nöropsikolojisi

Ehliyetsizliğin en sinsi sonucu, inançta samimiyet kaybıdır. Çünkü inanç, sadece kalpte hissedilen bir duygu değil; beynin dürüstlük merkezleriyle de ilgilidir. Bir insan inanıyor ama inandığı gibi yaşamıyorsa, beyninde bilişsel uyumsuzluk denen bir gerilim oluşur. Çoğu kişi ikincisini seçer ve inancı kendine uydurur. Ve böylece içten içe bir çıkış kapısı açılır; kişi dindar görünür ama ahlaken hissizleşir.

Nörobilim bize gösteriyor ki, sürekli riyakarca davranan kişilerde, prefrontal korteksle amigdala arasındaki bağlantı zayıflıyor. Yani duygusal dürüstlük ile davranış dürüstlüğü arasındaki sinaps kopuyor. Bu da insanın hem kendine hem Rabbine yabancılaşması demektir.

Hakikate Dönüş: Ehliyet, Liyakat ve İman

Gerçek ehliyet, bir beyin eğitimi değil, bir vicdan terbiyesidir. Liyakat, sistemin adalet refleksidir. Samimiyet ise onun ruhudur. Bu üçlü bir araya geldiğinde toplum dirilir, biri eksildiğinde düzen dağılır.

İslam geleneği, ehliyeti sadece bilgiyle değil emanetle tanımlar. “Emaneti ehline veriniz” (Nisa Suresi, 58. Ayet) emri, aynı zamanda bir nöropsikolojik denge yasasıdır. Hak, o hakka sadakatle biat gösterebilenin elinde anlam bulur.

Bir toplumda makam, sadakate; söz, alkışa; ilim, şöhrete teslim olmuşsa orada beyin değil, nefsin kimyası hüküm sürer. Ve beyin, nefsin hizmetine girdiğinde, iman bile ritüele dönüşür.

Beynin Tevazusu, Kalbin Samimiyeti

Ehliyet, insanın kendi cehaletini idrak etme cesaretidir. Liyakat, hak etmediği bir şeye el uzatmama bilincidir. Samimiyet ise, bütün bunların ilahi huzurda sınandığı noktadır.

İlmin büyüğü tevazu getirir; küçük bilgi ise kibir üretir.

Beyin tevazu öğrenmedikçe, iman da derinleşmez. Çünkü tevazu, hem nöral hem ruhsal bir berraklıktır.

Ehliyet yitirildiğinde adalet susar, adalet sustuğunda kalpler kararır, kararan kalbin inancı da artık ışık vermez.

Yorumlar

  • yorum avatar
    Metin Harmanlı
    26-11-2025 12:24

    Efendim, Günümüze ışık tutan yazıniz, yazılarınızla devam etmesi dileğimle; Teşekkürlerimi ve saygılarımı arz ederiz.Efendim...

  • yorum avatar
    Alaaddin Erdoğan
    25-11-2025 00:53

    Yine ufkumuzu genişleten, hayata bilim çerçevesinden baktıran bir yazı okuduk.. Kıymetli hocam, sizi kıymetli büyüğümüz Muzaffer Yılmaz abi vasıtası ile gıyaben tanışmış olarak takip ediyorum.. Bir Müslümanın en kıymetli karakterleri olan, ehliyet liyakat sadakat değerlerini bilimsel olarak tanımlayan, aralarındaki ince çizgileri ortaya koyan yazınız için şükran duygularımı arz ederim.. Selam ve muhabbetle.. Alaaddin Erdoğan

  • yorum avatar
    Muzaffer Yilmaz
    24-11-2025 13:08

    Masallah aynen katliyorum

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.