ÇOCUĞUN İŞİ OYUNDUR
09 Kasım 2025, Pazar 00:25
Elinde bir sopayla toprağı karıştıran, minderleri üst üste yığan veya dakikalardır aynı kuleyi yapıp yıkan bir çocuğu gördüğümüzde içimizden bir ses fısıldar: “Vakit geçiyor, acaba bir şey öğrenmiyor mu?”
Bu endişe bizi hemen harekete geçirir: Daha eğitici oyuncaklar, zekâ geliştirici kurslar, ekranda akıp giden öğretici videolar… Çocuğun ajandasını bir CEO titizliğiyle doldururken, onun asıl işini elinden alırız: Oyun.
Oysa oyun, çocuğun mesaisidir. Geçen yazıda bahsettiğimiz gibi, hayatın ilk üç yılında kelimelerle beslenen beyin, artık bu kelimeleri fiile dökmek, dünyayı test etmek ister. Çünkü beyin, sadece duyarak değil, yaparak ve yaşayarak öğrenir.
Oyun, bir çocuğun risk almadan hayatı tecrübe ettiği bir "uçuş simülatörü" gibidir. Nasıl ki pilotlar gerçek bir uçağı kaldırmadan önce binlerce saat simülatörde eğitim alır, acil durum senaryolarını tekrar tekrar çalışırsa; çocuklar da hayatta karşılaşacakları krizleri, başarıları ve hayal kırıklıklarını oyunun güvenli limanında prova ederler.
Düşmek ama canının çok yanmaması, kaybetmek ama telafi şansının olması, kızmak ama ilişkiyi tamir edebilmek… Bunlar kitaptan değil, oyundan öğrenilir.
Dışarıdan bakıldığında oyun kaotik görünür. Kurallar sürekli değişir, roller hızla takas edilir. Bir bakarsınız minderler kale olmuş, kaşıklar asker… İşte tam bu esneklik, beynin en çok ihtiyaç duyduğu şeydir. Çünkü hayat da belirsizdir ve problem doludur.
Oyunun en kritik katkısı, "yürütücü işlevler" (executive functions) dediğimiz becerileri geliştirmesidir. Bu faaliyetler, beynin ön lobunda (prefrontal korteks) yer alır. Dikkati yönetmek, dürtüleri kontrol etmek, plan yapmak ve hedefe ulaşmak için adımları sıralamak için beynin bu bölgesinin gelişmesi gerekir.
Bu beceriler, çocuğun gelecekteki akademik ve sosyal başarısı için IQ'dan daha belirleyici kabul edilir.
Basit bir saklambaç oyununu düşünelim. Çocuk neler yapar?
Planlar: Nereye saklanacağına karar verir.
Sabreder: Ebe onu ararken sessizce bekler, aniden ortaya çıkma isteğini bastırır.
Odaklanır: Ebenin nerede olduğunu ve oyunun kurallarını aklında tutar.
Adapte olur: Saklandığı yer işe yaramazsa, hızla yeni bir yer bulur.
İşte bu kabiliyetler, yarın okulda öğretmeni dinlerken, bir soru çözerken veya iş hayatında bir projeyi yönetirken kullanacağı kabiliyetlerin ta kendisidir. Bugün saklambaçta sabretmeyi öğrenen çocuk, yarın trafikte veya bir toplantıda da sabretmeyi bilir.

Oyun sadece zihni değil, kalbi ve karakteri de eğitir. İki çocuk aynı oyuncağı istediğinde ve aralarında anlaşmazlık çıktığında, çoğu ebeveyn hemen müdahale eder: "Sırayla oynayın," veya "Paylaşmak güzeldir." İyi niyetli bu müdahaleler, bazen çocuğun öğrenme fırsatını kesintiye uğratır.
Bırakın müzakere etsinler. O an yaşanan gerilim, bir yetişkinin iş toplantısında yaşadığı fikir ayrılığından farksızdır. Orada sadece bir oyuncak değil; hak, adalet, sabır, ikna ve empati gibi kavramlar masadadır.
Oyun, ahlakın ve adaletin de ilk tecrübe edildiği yerdir. "Mızıkçılık yapma!" uyarısı, çocuğun aldığı ilk adalet dersidir. Kuralların herkes için geçerli olduğunu oyunda keşfeder.
Bugün oyunun önündeki en büyük engel sadece ekranlar değil, aynı zamanda ebeveynlerin aşırı planlı ajandalarıdır. Karete kursundan çıkan çocuk, İngilizce dersine yetişir. Her aktivite kıymetlidir lakin hiçbiri serbest oyunun yerini tutmaz.
Yapılandırılmış aktivitelerde kuralları yetişkin koyar, hedef bellidir. Oysa serbest oyunda yönetmen çocuktur. Kendi hedefini koyar, kendi kuralını belirler ve kendi hatasından öğrenir.
Dijital ekranlar ve "eğitici" denen karmaşık oyuncaklar ise çocuğa hazır bir dünya sunar; hayal kurmasına gerek bırakmaz. Oysa beyin, eksik olanı tamamlamayı sever.
Malzeme ne kadar basitse, zihin o kadar çok çalışır. Birkaç tahta blok, oyun hamuru veya boş bir kutu, çocuğun zihninde bir arabaya, eve veya uzay gemisine dönüşebilir.
Peki ebeveyn ne yapmalı? Üç basit tavsiye:
Zemin Hazırla, Zaman Tanı, Zihnini Aç.
Zemin Hazırla: Çocuğun dağıtabileceği, kirlenmekten korkmayacağı güvenli bir ortam sağla. Basit malzemeler sun.
Zaman Tanı: Ajandada "serbest zaman" bırak. Hatta bazen "sıkılmasına" izin ver. Çünkü orjinal fikirler, can sıkıntısının boşluğunda filizlenir. Sürekli dışarıdan uyarılan bir beyin, kendi çözümünü üretmeyi öğrenemez.
Zihnini Aç: Oyunu yönetme, müdahale etme. Çocuk seni çağırdığında oyuna katıl, ama onun koyduğu kurallara uyarak. Çocuk şoförse, sen yolcu ol.
Kısacası, bir çocuğun geleceğine yapılacak en büyük yatırım ne en pahalı oyuncaktır ne de en prestijli kurs. En büyük yatırım, onun bugünkü oyun hakkını teslim etmektir.
Çünkü bugün kumdan kaleler yapan eller, yarın geleceği inşa edecektir. Fıtratına uygun bir zeminde oynayan çocuk, hayatın karmaşık sahnesine hazır hale gelir.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.