• DOLAR
    41.27
  • EURO
    48.66
  • ALTIN
    4850.3
  • BIST
    10.449
  • BTC
    112074.59$
Deneme Reklam

Bitmeyen Batı Hayranlığımız

16 Ekim 2025, Perşembe 00:10
Bitmeyen Batı Hayranlığımız

Hani geçen yazımızda sormuştuk ya ecdadına küfreden nesilleri kim yetiştirdi diye, o sorunun cevabını aramaya devam ediyoruz.

Osmanlı’nın sanayi devrimini kaçırması sonrası Batı karşısında zafiyete düşmesi sonucu alınan tedbirler maalesef Osmanlı kadim geleneklerinin değişimine, Tanzimatla birlikte müthiş bir batı hayranlığına evrildi.

Osmanlı son yüzyılında isyanlar ve savaşlar sonucu başını kaldırıp köklü değişiklikler yapamadı. Haliyle sanayileşmiş ülkelerden gelen her şeye biraz da “Borç alan emir alır” ilkesi mucibince boyun eğdi.

Amerikan ve İngiliz misyonerleri önce sağlık kurumlarıyla girdiler, Tanzimat ilanıyla da okullaşma başladı. Pıtrak gibi her şehirde hemen hemen her köyde neredeyse okullar açılmaya başlandı.

Ticaretin de Batılılar lehine gelişmesiyle birlikte gayrimüslimlerin okuduğu bu okullardan mezun olan öğrenciler iş alanı bulmaya başladıkça Müslümanlarda çocuklarını bu okullara vermeye başladı.

Osmanlı devleti bunun önüne geçmek için ferman yayınlamış olsa bile isim değiştirip bilhassa yönetici sınıf çocuklarını gizlice Amerikan kolej ya da Allianz İsraillite okullarına yollamaya başladı.

Robert Koleji arazisini BOARD yetkililerine satan Ahmet Vefik Paşa’ya (Bursa valiliği sırasında ilk tiyatro binasını yaptıran şahıs) Saray’ın rahatsızlığını iletmek üzere yollanan Tevfik Paşa, Sultan Abdülhamid’in Müslüman çocuklarının bu okullara yollanmamasını isteyen fermanına rağmen kızı Gülistan Amerikan Kız kolejinden Halide Edip Adıvar’la beraber 1903 yılında mezun olmuştur.

Bu arada Osmanlı’da Batı tarzı okullaşmaya çalıştı. Sıbyan mektepleri yeniden organize edilip Rüştiye ve Sultani adı verilen okullar açılmaya başlandı.

Kız mektepleri açıldı.

Ama Batılılaşma cereyanı öyle bir hale gelmişti ki; Saray’dan yayılan bu “öykünme” devlet ricali kanalıyla eşrafa oradan da avama yayılıyordu. Redingotlu, İngiliz Kilot pantolonlu, monokl takan aydınlarımız ve devlet yöneticileri her yerde arz-ı endam ediyor, bir nevi yeni yetişen nesle rol model oluyorlardı.

Sultani’lerin en meşhuru bir nevi devletin ihtiyaç duyduğu yabancı dil bilen memur açığını kapatmak için açılan Galatasaray Lisesi “Frenkleşmenin” en güzide yuvası oluyordu.

İlk müdürü Fransadan getirilmiş, daha sonra gayrimüslim vatandaşlardan birkaçı müdürlük yapmıştır.

1 yıl gibi bir süre de olsa Ali Suavi’nin de bu okulda müdürlük yaptığını söylersem ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.

1908-1910 yılları arasında 3 yıl Galatasaray’da müdürlük yapan Tevfik Fikret’i tanımayan yoktur.

1888 yılında Galatasaray Lisesini yüksek dereceyle bitirmiş bir Müslüman çocuğu maalesef küfür batağında zangoçluk yapacak kadar alçalabilmiştir aldığı eğitim sebebiyle. Robert Koleji’nde Edebiyat Öğretmenliği, Galatasaray Lisesinde öğretmenlik ve müdürlük yapmış bu şahsın müdür olduğu okuldan bu ülkenin bütün kurumlarının en üst seviyede yöneticileri yetişmiş, gittikleri şehirlerde, işgal ettikleri makamlarda aldıkları eğitimi yaymışlardır.

Tarih-i Kadim şiirinde ki şu sözler onun küfrüne en açık delildir.

"Yırtılır, ey kitab-ı köhne yarın /

Maktel-i fikr olan sahifaların" 

Maalesef bu benzeri eğitimcilerin yetiştirdikleri 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyetin kadrosunu teşkil etmiş, jakoben laikliğin, despotizmin, Batı kültürünün Anadolu’da uygulanmasını ve yayılmasını sağlamışlardır.

 Galatasaray Lisesi yönetici kadro yetiştirirken, Robert Koleji bu ülkenin zenginlerinin çocuklarını eğittiği kurum olarak öne çıktı. Babalarının sermayelerini yabancı dil bilmeleri sebebiyle Batı kurumlarıyla daha rahat ilişki kurmak suretiyle onların yerli montajcıları ya da satış mümessilleri oldular.

Dame Du Sion, Amerikan Kız Koleji, Amerikan kolejleri, Fransız okulları hepsi elbirliğiyle Tanzimatla başlayan değişime ve dönüşüme ekonomide, devlet yönetiminde, sanatta, sporda, edebiyatta öncülük edip yeni cumhuriyetin gönüllü “fedaileri” oldular.

Çünkü Osmanlı kültüründen, Osmanlı’nın dininden nefret ediyorlardı. Hatta birileri “Batı’dan damızlık erkek getirmeyi” teklif edecek kadar aşağılaşabiliyordu.

İşte biz böyle böyle ecdadına küfreden nesilleri yetiştirdik.

İnşallah gelecek yazımızda edebiyat ve sanatta nasıl yozlaşma oldu dilimizin döndüğü kadar anlatalım.

Yorumlar

  • yorum avatar
    hossada
    16-10-2025 14:37

    ?

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.