BİLGİ KİRLİLİĞİ ÇAĞINDA; HAKİKAT ARAYIŞI
10 Kasım 2025, Pazartesi 00:25
Zihinsel Gürültü ve Hakikatin Kayboluşu
Modern çağda hakikatin en büyük düşmanı cehalet değil, bilişsel gürültüdür. Zihin doğruyu bulmak için dinginliğe muhtaçtır; fakat dijital çağın sürekli uyaran bombardımanı, beyni "düşünen" bir organdan "tepki veren" bir organa dönüştürmüştür.
Her saniye ekranlardan akan bilgi, ön singulat korteks üzerinde bir stres yükü oluşturur. Bu bölge, dikkat ve vicdan arasında köprü kuran bir merkezdir. Aşırı bilgi akışıyla bu köprü bozulduğunda, beyin "öncelik belirleme" yeteneğini kaybeder. Sonuç: dinin özünü değil, gürültüsünü işiten bir zihin.
‘’Bana Kur’an Yeter’’ Söylemi ve Bilişsel Kestirmeler
Bugün gençler arasında "Kur’an bana yeter" anlayışı hızla yayılıyor. Bu iddia, yüzeyde Kur’an-ı Kerim sevgisi gibi görünür; aslında bilişsel ekonominin ürünüdür. Zorlanmadan inanmak, çabasız anlamak arzusu…
Oysa iman, prefrontal korteksi (ön planlama, sabır, muhakeme) aktif tutar. Hakikat, çabayla öğrenildiğinde kalıcı olur; dopamin temelli kolay inançlar ise anlık haz sağlar ama kök salmaz.
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması, Resül’ün (sav) rehberliği olmadan mümkün değildir. Hadisleri reddetmek, Kur’an-ı Kerim’in beyanını susturmak demektir. Tarih boyunca her sapkın fırka, bu zinciri kopararak ortaya çıkmıştır.
Mezheplerin Unutulan Nöropsikolojisi
Mezhepler, salt hukuk değil; bilişsel çerçevedir. Yani düşünme biçimini, mantık düzenini ve değer hiyerarşisini öğretir. Hak mezheplerden birini tanımamak, beyni yöntemsiz bırakmaktır. Metotsuz beyin, kaos ve karmaşa üretir; bu kaostan hakikat değil, kişisel yargılar çıkar. Bugün sosyal medyada fikir değil, yargı dolaşıyor; gençler de bu bilgi kalabalığı içinde yönünü kaybediyor.
Selefiliğin Beyinsel Cazibesi
Selefi söylem, keskinliğiyle dikkat çeker. Beyin, belirsizlikten hoşlanmaz; kesin yargılar dopamin salınımını artırır ve bir "rahatlama illüzyonu" oluşturur. Selefiliğin "doğrudan, net ve katı" dili, bazı kişilere cazip gelebilir. Ama bu rahatlama derin düşüncenin ölümüdür. Ehl-i Sünnet çizgisi ise bilişsel dengeyi korur. Akıl ile kalp, bilgi ile teslimiyet, metot ile marifet arasında nöral senkron kurar. İman, sadece limbik sistemin cevabı değil; aynı zamanda kortikal bir disiplin işidir.
Nihayetinde Ehl-i Sünnet Çizgisi, hem kalp hem akıl arasında bir köprü kurar.
Akıl: Delil ister, ölçer, biçer ama haddini bilir.
Mantık: Metodu korur, duyguyu denetler.
Duygu: İmanı canlı, merhameti diri tutar.
Bu sentez, nöropsikolojik olarak beynin hem sağ (duygusal) hem de sol (rasyonel) yarım küresini dengeler.
Selefiliğin, siyah-beyaz gibi net ve katı bir irade koyması, beyinde sahte bir huzur oluşturabilir. Çünkü düşünmek yorucudur, sorgulamak çatışma üretir. Ama bu yapı uzun vadede prefrontal korteksin (analitik düşünme merkezi) körelmesine yol açar. Akabinde düşünme yerine taklit devreye girer.
İman sadece emir değil, aynı zamanda idrak ve tefekkür meselesidir. Bu yüzden Ehl-i Sünnet, duygusal taşkınlıkla dogmatik katılığı aynı anda önler. Selefilik, beynin "otomatik pilot" sistemine yaslanır; Ehl-i Sünnet ise "bilinçli farkındalık" sistemine. Birincisi "düşünmeden inanan" bir zihin oluşturur, ikincisi "düşünerek iman eden" bir vicdan inşa eder.
Akademik Sessizlik ve Ruhsuz Bilim
Bugün birçok ilahiyat akademisyeni, dinin ruhuna değil, literatürüne sığınıyor. Fakat bilgi, duygu ile birleşmediğinde hafızada kalıcı olmaz. Hipokampüs bilgiyi işler, ama duygusal bağ kurulmazsa uzun süreli belleğe geçirmez. İşte modern ilahiyatın sorunu budur: akıl vardır, sistem vardır, ama ruh yoktur. Din anlatımı entelektüel ama soğuktur; çünkü kalpten geçmeyen bilgi, zihinde yankı bulmaz.
Dijital Çağın İnanç Algısı
Çoğu gençlerin dinle ilişkisi artık dopamin döngüsüne bağlı. Bir "dini video" izleyip huzur hissediyor, ardından hızla başka içeriğe geçiyor. Bu döngüde anlam derinliği değil, anlık tatmin üretilir. Tıpkı kısa süreli dopamin patlamaları gibi, inanç da süreksiz ve istikrarsız hale gelir. Bu inançsızlık değil, nöroteolojik dağılmadır. Zihin sürekli uyarıldığında, etkili manevi mesajlar bile sıradan bir ‘’bildirim’’ gibi algılanmaya başlar.
Nörolojik ve Manevi Rehabilitasyon Tavsiyeleri
Dijital Detoks: Haftalık ekran kısıtlaması, beynin "sessiz mod"una geçmesini sağlar. Bu, ön korteksin toparlanması için şarttır.
Usül Eğitimi: Gençlere "nasıl inanılır" öğretilmelidir. Yani dini metinleri okumanın metodolojisi, nörobilişsel temele oturtulmalıdır.
Model Şahsiyetler: Zihin soyuttan değil, somuttan öğrenir. Dini ahlak, yaşanmış örneklerle sunulmalıdır.
Ehil Kaynak Rehberi: Bilişsel seleksiyon, güvenilir referansla başlar.
Tefekkür: Manevi derin düşünme, beyin için ibadettir. Her gün kısa süreliğine bile olsa sessiz tefekkür, sinaptik ağları yeniden düzenler.
Gerçek ilim, beyinde depolanan bilgi değil; beyinle kalp arasındaki senkronizasyonun adıdır. Bugün bilgi kirliliği, bu uyumu bozdu. iman, artık "doğru bilgiyi" değil, "huzurlu dikkati" arıyor. Bu yüzden hakikati savunmak, yalnızca dini/vicdani bir görev değil, aynı zamanda nöropsikolojik bir vecibedir.
Çünkü hakikat susarsa, yalnız kalpler değil; nöronlar da karanlıkta kalır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Mehmet Yavuz
13-11-2025 06:27Raşit bey, Kıymetli yorumunuz için teşekkür ederim. Bilgi kirliliği çağında hakikati ararken asıl ihtiyacımız olan şeyin sağlıklı usül ve doğru kaynaklarla hareket etmek olduğu konusunda hemfikirim. Benim vurgulamak istediğim nokta; Kur'an-ı Kerim'in merkezde olduğu, sahih sünnetin ise bu merkezin açıklayıcısı konumunda bulunduğu klasik Ehl-i Sünnet çizgisidir. Elbette rivayetlerin sahih-zayıf ayırımı, tarihsel bağlamı ve usül ilmindeki değerlendirme kriterleri önemlidir. Bu sebeple sahih olanı korumak, uydurma olanı ayıklamak bizim değil ilim ehlinin vazifesidir. Bilgi kirliliğinin asıl zarar verdiği alan da burasıdır: Sahih ile sahteyi ayırt edemeyen zihin zamanla bütün yapıyı tartışmalı hale getirir. Oysa iman binasını taşıyan direklerin sağlam kalması, hem Kur'an-ı Kerim'e hem de mütevatir ve sahih sünnete yaslanmakla mümkündür.
Raşit
10-11-2025 21:03Kıymetli hocamız allahın selamı üzerinize olsun Bilgi kirliliği olduğu yönündeki görüşünüzü benimsiyor ve destekliyorum lakin bunun ortadan kaldırılmasındaki yöntemlerle ilgili görüşlerimiz farklılaşmaktadır. Bahsettiğiniz bilgi kirliliğinin engellenmesi ancak alllaha dolayısıyla onun kitabına daha fazla zaman ayırarak ve onu merkeze alarak mümkün olur zorlanmadan inanmakla ilgili yorumunuza katılıyorum kuranı okumadan üzerinde tefekkür etmeden olan atadan devir bilgilerle iman maalesef zorlu imtihanlarda kişileri yarı yolda bırakıyor Hadislerin topyekün delilsiz bir şekilde inkarı muhakkak sapkınlıktır lakin inanç binamızın ana taşıyıcıları ayetler ve mütevatir peygamber sözleri olmalıdır bugünün dünyasında inanç sistemimizin ana taşıyıcıları menkibeler toplumsal söylentiler mevzu ve uydurma hadisler olmaktadır ayetler ve sahih rivayetler aksesuar suretinde binanın muhtelif yerlerinde durmaktadır binanın içinde olduğundan bunlara atıfta bulunulduğunda en çok biz bunlara bağlıyız çünkü sürekli gözümüzün önündeler ve her an görüyoruz itirazıyla ikazlarada kulaklar tıkanmaktadır çözüm olarak onları aksesuar olmaktan çıkarıp binanın temel yapısına yerleştirmek olmalıdır zira imtihan depremleri geldiğinde aksesuarlar değil taşıyıcılar binayı ayakta tutacak ve iman binası yıkılmayacaktır bugünün sorunu hatta dünün sorunuda bu noktada düğümlenmektedir.