• DOLAR
    41.27
  • EURO
    48.66
  • ALTIN
    4850.3
  • BIST
    10.449
  • BTC
    112074.59$
Deneme Reklam

Beynin Hafızası, Milletin Hafızası ve Tarihsel Alzheimer

06 Ekim 2025, Pazartesi 00:13
Beynin Hafızası, Milletin Hafızası ve Tarihsel Alzheimer

İnsanı insan yapan en büyük meziyetlerden biri hafızadır. Hafızasını kaybeden bir birey, kimliğini ve yönünü de kaybeder. Alzheimer hastası, dün ile bugün arasındaki köprüyü yitirir, geçmişi hatırlayamaz, geleceğe dair plan yapamaz. Birey için hafıza neyse millet için de tarih bilinci odur. Tarihini unutan bir millet, kimliğini yitirir ve başkalarının tesirine açık hale gelir.

Nöropsikoloji bize gösteriyor ki, beynin hafıza sistemi sadece bilgi depolamaz, aynı zamanda kimliği inşa eder. Anıları silinen bir insan, benliğinin parçalarını kaybeder. Bireyin "ben kimim’’ sorusuna cevabı, ancak sağlıklı bir hafıza düzeniyle mümkün olur.

Milletlerin Hafızası: Tarih Bilinci

Toplumlar da bireyler gibidir. Arşivler, kültürel miras, ortak değerler bir milletin hafıza kayıtlarıdır. Osmanlı’nın köklü arşiv geleneği, sadece bir bürokratik düzen değil, aynı zamanda milletin hafızasını diri tutan bir damar olmuştur. Hafızası kuvvetli milletler, geleceğe daha sağlam yürür.

Millet hafızası, geçmiş ile bugün arasında kurulan bellek-kimlik köprüsüdür, o köprü ayakta kaldıkça millet kendi varlığını tanır, değerlerini korur. Tarih bilinci ise milletin ruhuna yön veren bir pusula, geleceğe ışık tutan bir kılavuz gibidir. Ne zaman ki bu pusula kaybolur, işte o zaman millet, Alzheimer’a yakalanmış bir birey misali, kimliğini unutmaya ve yolunu kaybetmeye mahkumdur.

Unutmanın Bedeli: Tarihsel Alzheimer

Nasıl ki bireyde Alzheimer hastalığı, geçmişle bağı koparır, kimliği siler ve kişiyi yönsüz hale getirirse, milletlerde de benzer bir durum yaşanabilir. Bu hale ‘’tarihsel Alzheimer’’ demek yanlış olmayacaktır.

Bugün kimi çevrelerde, cumhuriyeti yüceltme adına Osmanlı’ya saldırmak, ecdadı küçümsemek ve hatta yok saymak alışkanlık haline gelmiştir. Oysa bu tavır, cumhuriyetin köklerini kesmeye kalkmaktır. Çünkü cumhuriyet, Osmanlı’nın ve daha gerisinde Selçuklu’nun, Anadolu irfanının, İslam medeniyetinin bir devamıdır. Bir ağacın köklerini yok saymak, gövdesini de kurutmak demektir.

Milletin hafızası, tıpkı insan beyninin hafızası gibidir. Beynin hafızası silinirse insan kim olduğunu bilemez; milletin hafızası silinirse toplum kimliğini kaybeder. Hafıza boşaldığında dış tesirlere açık hale gelir, başka güçlerin vesayetini kabul etmek zorunda kalır.

İşte bu yüzden ecdadı yok sayan, tarihini inkar eden anlayış, aslında kendi geleceğini de ipotek altına almaktadır. Kur’an-ı Kerim’de defalarca tekrarlanan "zikr’’ yani hatırlama emri, yalnızca bireysel değil toplumsal hafızanın da diri tutulması içindir. Çünkü unutmak sadece geçmişi değil, geleceği de kaybetmektir.

Nasıl ki Alzheimer hastası birey, başkalarının bakımına muhtaç kalırsa; tarihini unutan milletler de başka güçlerin vesayetine girer. Milletlerin hafıza kaybı, yozlaşma ve çözülmenin habercisidir. Dününü unutan toplum, yarınını inşa edemez.

Tarih bize gösterir ki, hafızasını kaybeden milletler köksüz ağaçlar gibi savrulmaya mahkumdur. Sekiz asır ilim ve medeniyetin merkezi olan Endülüs, hafızasını yitirdiğinde bir gecede izleri silindi. Amerika’nın yerli halkları, dillerini ve inançlarını unuttuklarında yabancı bir kimliğin esiri oldular. Orta Asya’daki bazı Türk boyları, geçmişleriyle bağlarını koparınca başka milletlerin içinde eriyip kayboldular. Balkan Müslümanları, tarih bilincinden mahrum bırakıldığında zorunlu göçlere ve asimilasyona sürüklendi. Bir zamanlar görkemli medeniyetler kuran Mısır halkı ise kendi köklerini ancak yabancı tarih kitaplarından öğrenebilir hale geldi. Hepsinin ortak kaderi şudur; Hafızasını kaybeden millet, yolunu da kaybeder.

Hafızayı Diri Tutmak

Birey için hafızayı korumak tefekkür, tekrar ve hatırlama ile mümkündür. Toplum içinse tarihini bilmek, ecdadını tanımak, değerlerine sahip çıkmakla… Kur’an-ı Kerim’in "Unutmayın, hatırlayın (zikredin)’’ çağrısı, sadece Allah-u Teâlâ’yı anma değil aynı zamanda bireysel hafızanın ilahi pusulasıdır, tarih bilinci ise toplumsal hafızanın yol göstericisidir. 

Milletlerin hafızasını canlı tutmanın yolu, geçmişle dürüstçe yüzleşmekten geçer. Bunu yaparken ne mevcut devleti yüceltme adına tarihi hoyratça karalamak, ne de hataları büyütüp hayali kusurlar bulmak doğru olur. Asıl olan; ne övme ne yerme değil, geçmişten ders çıkarıp geleceğe güvenle yürümektir. Nitekim dürüst tarih anlatımı olmadan anma ritüelleri sığlaşır; kültürel üretim olmadan eğitim, kuru bilgiye döner. Dengeli, etik ve katılımcı bir yaklaşımla kültürel miraslar kuşaktan kuşağa düzgünce aktarılmalıdır.

Hülasa hafızasını kaybeden birey, nasıl ki başkasının omzuna muhtaç kalırsa; tarihini kaybeden millet de başka milletlerin boyunduruğuna girer. Gerçek özgürlük ve istiklal, hafızayı diri tutmakla mümkündür.

Yorumlar

  • yorum avatar
    İbrahim Emiroğlu
    06-10-2025 13:09

    Yazarımızın kalemine sağlık. Okullarda öğrencilerimiz bu bilinçle yetiştirilmeli.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.