• DOLAR
    41.27
  • EURO
    48.66
  • ALTIN
    4850.3
  • BIST
    10.449
  • BTC
    112074.59$
Deneme Reklam

TÜRK DÜNYASI İLE YAPILAN ORTAK DİL ÇALIŞMALARINI BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE!

04 Kasım 2025, Salı 00:25
TÜRK DÜNYASI İLE YAPILAN ORTAK DİL ÇALIŞMALARINI BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE!

Son zamanlarda Türkiye ve Türkistan coğrafyasındaki kardeş devletler arasında “Ortak Dil” adına yapılan çalışmalar gündemdeki yerini korumaktadır. Mesela bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ortak alfabe hususunda Türkiye olarak ilk adımı atıyor, Cengiz Aytmatov'u anlatan bir eser ile Oğuznâmeleri ortak alfabeyle basıyoruz" dedi. Bu minvalde baktığımızda, yıllardır ortak dil konusunda atılan adımların somut neticeleri yakında görülecek gibi duruyor. Ülkemizin dilin korunması ve geliştirilmesinden sorumlu kurumu olan Türk Dil Kurumu da uzun zamandır bu sahada bazı çalışmalar yapmaya devam etmektedir. TDK Başkanı Prof. Dr. Osman MERT, bir konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştır; “Kardeşlerim! Bizi bu masa etrafında toplayan şey, ortak dilimiz, ortak kültürümüz, ortak geçmişimiz ve ortak kimliğimizdir. Alfabe basit anlamıyla bir işaret sistemidir ama kültürel birliğin olmazsa olmaz birinci şartı yazıda birliktir. Bunu sağlayamazsak herhangi bir alanda birlik sağlamamız mümkün değildir. Bu masa etrafında konuşurken, kararlar alınırken bu cümleyi unutmamamız gerektiği kanaatindeyim. Atalarımız geçmişte bunu sağladılar… Eğer Manas bizimse; Oğuz Kağan, Bilge Kağan, Bilge Tonyukuk, Dede Korkut bizim atalarımızsa, biz onların torunlarıysak geçmişte atalarımızın yaptığını bu yüzyılda bizler yapmak mecburiyetindeyiz. Bizim hem atalarımıza hem de halklarımıza ve torunlarımıza borcumuz var. Bunun sorumluluğuyla hareket etmeliyiz. Bunu unutmayalım! Başaracağız!”. Bu ifadeler, dil üzerine önemli çalışmaların yapılacağına olan inancı artırmaktadır. Bu çerçevede baktığımızda, dil konusunda giderek artan bir hassasiyetin varlığı da mutluluk vericidir. Bu adımların hangi plan üzerinden kimleri kapsayacağı, hangi kıstaslar üzerinden nasıl bir ekip ile yürütüleceği, ortak dil olarak neyin nasıl fiiliyata geçirileceği de merak konusudur. Öncelikle bugün bütün Türk Cumhuriyetleri’nin aynı dilin yazı ve konuşma versiyonunu kullanması karşılıklı anlaşma açısından çok önemli fakat dil birliği mevzusu sadece bir araya gelen Türklerin birbirini anlamasına indirgenmemelidir. Bu yaklaşım işin başlamadan bitmesine sebep olabilir. Öyle ki karşılıklı anlaşabilmek çok kıymetli olsa da bu konuda tekrar lisanda bir şahlanış beklentisi içine girenlerin en büyük hayali, tarihinin ve kültürünün bütün kayıt ve vesikalarını anlayabilen bir neslin ihyasıdır. Geçmişinin bütün izlerini taşıyacak samimi şahlanış adımlarının arkasında yüz milyonlarca Türk’ün olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır. Bu durum hem bir borç hem de kaçınılmaz bir adımdır. Zira bu konuda atılacak samimi ve mantıklı adımlar cihanşümul bir şahlanışında da ilk kıvılcımı olacaktır.

Atalarının tarih boyunca ortaya koyduğu muazzam kültür zenginliğini nesillerinin dimağına ve gönlüne layıkıyla akıtabilmek için öncelikle geçmiş dönemlerle kurulacak bağların kuvvetli olması elzemdir. Bu adım, geleceğe gönderilecek en büyük mesajlardan biri olacaktır. Şu an maalesef Türkistan coğrafyasında yaşayanlarla ülkemizde yaşayanların birbirini tam manasıyla anlaması neredeyse imkânsızdır. Bu menfi durum ortak bir alfabe birliği ile yıllar içinde zamanla ortadan kalkacaktır ama Türk tarihinin derinliklerini bünyesinde barındıran destanlardan tutun da kitabelere ve diğer edebi ürünlere kadar birçok zenginliğin (eserlerin) nesiller tarafından anlaşılabilmesi ana hedefimiz olmalıdır. Öyle ki hem Türkistan hem de Anadolu coğrafyasındaki çocukların kardeşlik hukuku temelinde geçmişin izlerini benimseme ve sahiplenme duyguları çok önemlidir. Burada ortak lisan konusunda yapılmış çalışmaların sadece ünlü ünsüz harflerin tespiti ile sınırlı kalmaması gerektiğinin de altını çizmek gerek… Zira geçmişin bütün fikrî zenginliklerini ihtiva eden eserlerin dilinin anlaşılmasına yönelik adımları da göz ardı etmemelidir. Bu sebeple dilde birlik demek kültürde ve geçmişte birlik demek olmalıdır.

Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da Türkistan coğrafyasında yaşayan bir kardeşimiz de 1000 yıl önce yazılmış bir eseri anlayabilecekse ortak dilde buluşmak o zaman bir mana taşıyacaktır. Aksi takdirde ortak dil diye çıkılan yolun sonu da hüsran olabilir.  Bunun için dilde ortaklık yanında eğitim ve öğretimde ortak adımlar atmanın önemini de göz önünde bulundurmalıyız. Mamafih, Türkiye Türkçesi’nin maruz kaldığı uydurukça salgınının, saflığını koruyan Türkistan coğrafyasına sirayet etmesinin de önüne geçmek önemlidir. 

Şadlık Amanov’un “Türk Alemiyiz” adlı internet sitesinde yer alan “Dünya Dili Türkçe” adlı yazısında geçen ifadeler aslında yukarıda belirttiklerimizi hülasa etmektedir. Amanov şunları belirtmektedir; Bir-iki asır evvel, Türk halklarının ekserisinde Arap yazısı kullanıldığı için ortak bir anlaşma, kaynaşma dilimiz vardı ve bunun neticesinde de aralarımızdaki mevcut bütün köprüler sağlam ve o ölçüde de canlıydı. Küçük Asya’da (Anadolu) intişar eden bir kitap Buhara’da, Semerkant’ta veya Merv’de maarifin bir rüknü oluyor; Taşkent’te, Kazan’da basılan kitap da Küçük Asya’nın halkı tarafından biliniyor ve okunuyordu. Fakat üzülerek belirteyim ki, Rusya’daki Ekim Devrimi’ni müteakip bu köprüler bir bir yıkılmış, kapılara kilitler vurulmuş, rabıtalar koparılmış ve bunun vahim sonucu da mezkûr bölgelerin insanı birbirinin kardeşi ve komşusu iken, ecnebisi ve düşmanı olmuştur. Burada bize düşen vazife ise; yukarıdaki tarihi tecrübeden azami derecede ve çok dikkatli bir şekilde istifade ederek ortak değerlerin ortaya çıkartılması, yıllarca gizli kalmış kültür zenginliğinin canlandırılması ve Anadolu ile Orta Asya arasındaki tarumar olmuş köprülerin tamir edilmesidir.”

Kâmil Yeşil de “Önce Osmanlı Türkçesi Sonra Ortak Alfabe” adlı yazısında şunları belirtmiştir; “… bir kısım akademisyen, gazeteci, okur-yazar çevresi “Türk alfabesi” denilince Karahanlı Devleti’nden beri kullandığımız, en mühim ilmî, edebî, siyasî ve kültürel (irfanî) eserlerimizin Osmanlı Türkçesi ile verildiği; bizi Selçuklu ve Osmanlı medeniyetine bağlayan Türk Alfabesinde (Osmanlıca) birleşilmesi gerektiğini yazdılar.”

Numan Aydoğan Ünal Bey de “Türkiye Türk Dünyasının da Dilini Bozuyor” adlı makalesinde, dilde sadeleşme adı altında yapılan faaliyetler sebebiyle dilimizin tamamen bozulduğu ve bu bozulma sebebiyle de artık Türkistan coğrafyasındaki kardeşlerimizle iletişimimizin tamamen kesildiğinden bahsetmiştir.

Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda; bugün Türkiye Türkçesi’nde yer alan, masa başında üretilmiş, kültürel bir kimliği olmayan, geçmişin izlerini de bünyesinde barındırmayan uydurukça kelime bolluğu ortak dil konusunda atılması düşünülen samimi adımları zora sokabilir. Bu konuda öncelikle kendi dilimizi temizleyerek yabani otlardan arındırmamız zaruridir. Zira karşılıksız çek misali, hiçbir dile de ait olmayan, lisanımızı istila etmiş köksüz mefhumları (kelimeleri) temizlemedikçe atılacak samimi adımlar manasız kalacaktır. Dolayısıyla ortak dil projesine öncelikle buradan başlamak daha mantıklı bir adım olacaktır. 

Yorumlar

  • yorum avatar
    Ahmet Çağır
    04-11-2025 17:36

    Türk Devletlerinin tarihteki gibi olması yolundaki her adım, düşmanın nezfinde onların 100 yıllık oyunlarını bozan, adeta uyuyan devin uyanması demektir. Mustafa Hocam, yine en büyük meseleyi yazmışsınız. Müteşekkiriz.

  • yorum avatar
    Ersin
    04-11-2025 14:32

    Oldukça önemli bir konu, dil birliği demek kültür birliği, tarih birliği demektir, geç kalınmış bu adımların ivedilikle atılması elzemdir. Teşekkürler.

  • yorum avatar
    Zekeriya Ayaz
    04-11-2025 08:55

    Sayın hocam, tespitler doğrudur ama günümüz şartlarında ülkemizin sosyolojik durumu buna müsaade etmiyor. Köklerimize dönme çabalarımız, İçimizdeki batı sevdalılarının gücü kırılmadıkça akamete uğrar gibi.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.