TRAFİKTEKİ RUH HALİMİZ VE TRAFİK PSİKOLOJİSİ
18 Kasım 2025, Salı 00:25
Ülkemizde trafik denilince hatırımıza hep büyük şehirler gelir ama herhangi bir Anadolu şehrine gittiğimizde de ana arterlerin bile çoğu zaman tıkandığına şahit oluruz. Ama ülkenin yaklaşık beşte biri İstanbul’da yaşadığı için bu tip konularda genellikle İstanbul, Ankara ve diğer büyük şehirler hususiyetinde başlar tartışmalar…
Yurt dışı ile de kıyaslamalar yapılır bazen mesela… Paris, Berlin, Londra veya Viyana’da trafik hem yer altından ve yer üstünden hem de havadan akar. Bu hemen hemen her Avrupa ülkesinde benzerdir. Bazı şehirlerde insanlar toplu taşımaya aylık veya yıllık ücret öderler. İnsanlar otobüsün herhangi bir kapısından şoför tarafından sorguya çekilmeden otobüse biner, hiç kimseye de senin ödemen var mı yok mu diye sorulmaz. Ödemesini yapmayanlar da (bizim taraftan göç eden bazı kişiler hariç) hakkı olmayan şekilde otobüsleri kullanmazlar. Bunları yerinde gördüğümüz için yazıyoruz.
Yer üstü örümcek ağı gibi hemen her caddede neredeyse tramvay yolları var. Hiç kimse kornaya basmıyor.
Trafikte ışık ihlali yapanlarla neredeyse hiç karşılaşmıyorsunuz. Herkes trafikte sırasına razı...
Otobüslere ayrılmış özel yollar ihlal edilmiyor. Kavşaklarda yandan kaynak yapan psikopat tipler de yok… Arada bunu yapanlar varsa da anında cezayı adrese gönderiyorlar.
Yayalar, yaya yollarından geçiyorlar. (Geçerken de geride bekleyen 30 araç varken, nasılsa yol vermek mecburiyetindeler deyip sahilde gezer gibi karşıya geçmiyorlar, adımlarını hızlandırıp hızlıca geçiyorlar ardından da teşekkür etmeyi ihmal etmiyorlar).
Yaya geçidinde yol vermemek önemli bir ihlal sayılırken yaya geçidi dışından geçenlere ise kolay kolay yol verilmediğine şahit oluyorsunuz. “Herkes kurallara uymalı, yayalar da…” görüşü hâkim…
Dikkat çeken en önemli konulardan biri de kurallara olan bağlılık sadece eğitimden veya insana saygıdan değil yaptırımlar çok ağır... En ufak bir ihlal sizin bir haftalık kazancınızın cezaya gitmesi demek... Yani ceza yememek için kurallara harfiyken uymak mecburiyetindesiniz.
Onun için Avrupa’dan ülkemize gelen bazı vatandaşlarımız, yaşadıkları ülkelerdeki ağır yaptırımlar ve kısıtlamalar sonrası cezasızlığın verdiği özgürlükten midir bilinmez deli gibi araç kullanarak kuralları ihlal etmekten çekinmediklerine sıkça şahit oluyoruz. Hatta Avrupa para birimi karşısındaki paramızın durumu da cezaların ödenmesi konusunda kolaylık sağladığı için umursamadan kural ihlallerinin keyfini çıkarıyor bu bastırılmış duygular… Tabi bu konuda genelleme yapmak doğru değil ama bu yazdıklarımız gurbetçi kardeşlerimizin son model araçlarla sokak ve caddelerdeki performansına sadece birkaç misal…
Ayrıca Avrupa’da park yerleri de bellidir. Ambulans veya yayayı engelleyen hareketler en ağır şekilde cezalandırılır. Mesela kaldırıma park eden araçlar anında gereken karşılığı görür. Ayrıca gündüz dolaşan trafik görevlileri gece de devriye atar. Yani nasılsa gece polis yok deyip her türlü rezilliği yapanlar bunu akıllarından bile geçirmezler. Halk da ihlalleri anında ilgili birimlere şikâyet yoluyla iletirler. Yani, korku her an her yerde… Kurallara uyma konusunda “kişinin tercihlerini kişiye bırakmayan” bir mekanizma kurulmuş… Her şey devletin takibinde ama halk da haklarının farkında… Ters şeritten gelen “Sana ne! Trafik polisi misin?” diyen sorumsuzlara da en başta halk ağır cezayı şikayetlerle keser. Devlet de öyle şikayetleri kulak ardı etmez… Hülasa saygı, korku üzerine çok ideal biçimde giydirilmiş…
İhlaller karşısında “bana göre sana göre” yok ve kurallar herkes için geçerli… Ayrıca toplu taşıma araçları varken her iş yeri öyle keyfine göre işçi servis filan da kaldıramaz. (Servislerimizi kaldırırsan sana oy vermeyiz diyen kahraman demokrat bir halk kitleleri de yok). Okul servisleri var sadece o da çok sıkı denetimlere sahip… Herkes toplu taşıma araçlarına yönlendirilir.
Gündüz saatlerinde koca koca tırlar sokak aralarında dolaşmıyor mesela… Şehirlerin girişlerinde aktarma merkezleri var ve orada küçük araçlara aktarılır malzemeler…
Ayrıca köy ve ilçelere kalkan mahalle aralarına sokuşturulmuş, dönmek için manevra yaparken cadde üzerindeki onlarca aracı ip gibi dizerek bekleten şehirlerarası otobüsleri de yok… Çünkü neredeyse köy ve küçük yerleşim yerlerine kadar raylı sistem kurulmuş…
(Ayrıca bu konuda, “kendi ülkesini kötülüyor” muhabbetlerine giren tipleri de pek ciddiye almıyorum.)
Bu tarafa baktığımızda ise yukarıda okuduklarınınız takla attırın ve tersine okuyun. “Mübalağa ediyorsun hoca!” diyenlere ise buyurun araştırın derim. Zira daha onlarcası sayılabilir, bu yazdıklarım sadece birkaç dikkat çekici konu…
Bizim birkaç misalle bu tarafa göz atalım şimdi bir de...
Mesela, Ümraniye’de metroya 10 dakika yürüme mesafesi varken, cadde üzerinde de belediye otobüsleri çalışırken bankalar bölgesinde araç başı sadece 3-4 kişiyi götürmek için yüzlerce servis aracı yol kenarlarında yoğunluk oluşturuyor. Ama bunların maksadının ne olduğunu soran olmadığı gibi çare arayan da yok. Bu misalleri çoğaltmak mümkün! Mesela Ümraniye’de bir trafik bürosunun olup olmadığını sohbet ettiğimiz vatandaşlar merak ediyorlar. Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi, Anadolu yakasının en büyük hastanelerinden biri ve çevre ilçelerden bile hasta akar buraya… Gel görelim ki hastane önünden geçmek neredeyse imkansız... Bir şerit restoranlara tarafından kapatılırken diğer şerit de dolmuşlar için tahsis edilmiş… Ayrıca restoranlar önüne park etmiş araçların önüne ikinci bir araç daha park etmiş oluyor çoğunlukla… Zavallı araç sahipleri de 4 şerit yolun tek şeridinden geçmeye çalışmakta… Trafik kuyruğu bazen 500 metreyi bile buluyor. Hatta tanıdığım bir ambulans şoförü, “acil hastalarımızın bazılarını bu trafik sıkışıklığından kaybettiğimiz zamanlar bile oldu” demişti. Bu durum ülkemiz hastanelerinin hemen hepsinde yaşanan sıkıntılar… Günlük on birlerce insanın geleceği hesaplanmadan yapılmış tesisler olarak hayatımızdaki yerlerini korumaya devam ediyorlar. Hastane veya üniversite mi kurdun? Ya cadde üzerinde ya da otoban kenarlarında olmalı mantığı hâkim bizde…
Bir acayip vakıa da kaldırımlar… Aslında olmayan kaldırımlar… İstifade edebileceği kaldırım bulup da buraları kullanan insanlar için bu, büyük bir imkân! Çünkü akşamları şehri gezdiğinizde kaldırımlar araçlarla dolu ve yürümek neredeyse imkânsız! Gündüzleri de dükkân veya marketlerdeki ürünler içeriye sığmıyor olacak ki çoğunlukla kaldırıma doldurulur ve ancak yanınızı vererek yürüyebilirsiniz. Eskiden “işgaliye” diye bir kavram vardı şu an var mı hala bilmiyorum ama acayipler ülkesiyiz derken tam da bunu kastediyorum.
Yerel bir belediye yetkilisine “trafiğin en yoğun olduğu caddelerde araçlar için niçin alt/üst geçit yapılmaz? Sizin buna bütçeniz de imkânınız da var” diye sorduğumda, caddeler büyükşehir belediyesinin yetkisinde demişti. (Tabi yerleştirdikleri partililere maaş yetiştirmek için bütçe kalırsa bunlara da sıra gelecektir belki diye ümit ediyoruz). Yani ilçe içinde söz sahibi olamamak ve mesuliyeti başkalarına atmak, inanın sadece bize ait bir meziyet… Bu işin yönetmeliğini hazırlayanlar da herhalde covid döneminden kalma eğitimin ürünleri olsa gerek...
Hülasa yazılacak çok şey var ama dikkat çekilmesi gereken en önemli mesele, bir şehir planlamamızın olmaması… Koskoca metropoller bile profesyonel bir şehir planlamasından yoksun! İhale alan bazı müteahhitlerin daha okuma yazma bilmeyen adamlarını, şehir tanziminde vazifelendirip insanların rahat ve huzurunun tesadüflere terk edilmesi de ayrı bir dert…
Bu şehir planlaması meselesi, uzman isimler öncülünde yapılır. “Nereye trafik ışığı konmalı, nereye yasak veya kurallar tabelası asılmalı, park yerleri nasıl belirlenmeli, hangi güzergâhlarda yapılacak düzenlemeler insanların işini kolaylaştırır, nereye alt veya üst geçit yapılmalı?” gibi daha onlarca mevzuya çözüm üretmek için yapılır şehir planlamaları…
Bir de trafikte üstünlük kurma derdindeki trafik magandaları var hayatımızda! Bununla birlikte trafikte, önce milleti provake edip sonra aracının içinden video çeken bazı “gevşek magandaları” da göz ardı etmemeli… Bu “bastırılmış duygulara sahip şahsiyetler” de perde arkasında oldukları için neler olup bittiğini bilmeyen vatandaşlar tarafından hemen aklanan tipler… Şimdi devletimiz caydırıcılık adına trafik kanunu düzenlemesi üzerinde çalışıyor. Bunun mutlaka tesiri olacaktır ama uzun vadede de kafalara bir çözüm bulmak şart!
Burada belirttiklerimiz dışında daha onlarca mevzu var. Mesela, trafikte de kul hakkı mevzuuna dikkat etmek gerekir. Yandan kaynak yapmak, trafiği aksatacak şekilde ve düzensiz park etme alışkanlıklarımız, kaldırım işgalleri, ışık ihlalleri, çok hızlı veya yavaş araç sürmek, uzun yollarda önündeki aracı taciz etmek, olur olmaz her şeye korna çalmak, trafik sırasında hakkına razı olmadan sık sık şerit değiştirmek vb... Bazı ihlaller kul hakkı kapsamına da girer ve bunun öbür alemde de hesabı olacağı unutulmamalıdır. Özellikle Akdeniz ülkelerine ait sıraya kaynak yapmak gibi ihlaller insanların hem kendini kötü hissetmesine hem de birbirlerine olan güven duygusunun ortadan kalkmasına sebep olmaktadır. Dediğimiz gibi daha yüzlerce ihlal sayılabilir.
Sizler de yorum kısmına büyük şehirlerin trafiğine yönelik çözüm tavsiyelerinizi yazabilirsiniz. Editör bunları dikkate alacaktır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Senem Has
20-11-2025 01:20Yayaların, sürücülerin ve belediyelerin ortak sorumluluklarının hatırlatılması, trafik kültürünün bir bütün olarak ele alınması gerekiyor. Hocam bu paylaşımınız hem toplumsal farkındalık oluşturan hem de çözüm odaklı düşünmeye sevk eden bir yazı olmuş.
Zekeriya AYAZ
18-11-2025 13:20Hocam, bu konu çok derin ve çok yönlü. Ekonomik refah artınca hane başı düşen araç sayısı da arttı. Buna rağmen binalara otopark zorunluluğunun getirilmemiş olması, eski altyapının nüfus yoğunluğunu karşılayamaması ve yenisi yapışsa dahi karşılamasının da imkansız olması (Fikirtepe örneği), toplu ulaşımın her yere gitmemesi ve insani koşulları karşılamaması ve ayrıca bireysel ulaşımdan da pahalı olması (Ben trafik sıkışık olmayınca ev ve işyerim arasında 7-8 dakikada ve toplu ulaşımdan daha ucuza gidebiliyorum) gibi hem bireye hem de yerel ve genel idarelere düşen onlarca yönü var. Herkes şikayet ediyor ama kimse yaraya neşter vurma güç ve cesaretinde değil. Toplum olarak da buna cesaret edeni cezalandırabilecek potansiyele sahibiz. Hele bir servisleri kaldır bakalım ne servis çeken ne servisle giden arkanda durur.
Ahmet
18-11-2025 08:08Hocam çok klasik bir konuda yazmış ama okullarda ders olarak okutulacak şekilde yazmış. Konu. trafik yani şehir planlama problemi gibi görünse de bu işin temeli çok derine gidiyor, dünyada adalet. Planlama, medeniyet, sanat gibi çok alanda zirve bşr millete çekilen derin operasyon neticesi dünyanın en bozuk en dengesiz en düşük seviyeli insanını üreten ve bunu da özgürlük, demokrasi devrimi diye yutturan şeytani bir plan olduğu anlaşılıyor. Sosyoloji, kültür, psikoloji bu büyük ve esas meselenin yanında çok küçük kalır. Vah vah ki bunu anlatmak bile deveye hendek atlatmak gibi..Öyle bir devrim 1923...kimi devirmişler neyi devirmişler anlayın...