ENDÜLÜS’LE ÖVÜNÜP EMEVİLERİ KÖTÜLEMEK
25 Kasım 2025, Salı 00:20
Tarih, milletlerin ve medeniyetlerin köküdür. Medeniyetler, tarihi müktesebat üzerinde yükselir. Türk ve İslam tarihi, bir buçuk milyar Müslümanın hamuru ve mayasıdır. Milli birliğin en önemli unsuru, tarih şuurudur. Zira tarihimiz, talihimizdir. Tarih, ortak acıların ve sevinçlerin mecmuudur. Acaba dünyada kendi tarihini bilmediği için ecdadına düşman olan başka bir millet var mıdır? Yetişmekte olan Türk çocuklarına Türk-İslam ve dünya tarihi yeterli ve sağlıklı bir şekilde öğretilmediği için, Türk milleti tarihe dalarken, şaşkın ördek gibi dalmakta; bu yüzden de gülünç ve acınası durumlara düşmektedir. Bir insan yıllarca okuyup da bu kadar cahil nasıl olabilir diye hayret etmemek mümkün değil. Bu nedenle bir Amerikalının tabiriyle Türklere verilebilecek en büyük hediye, onlara tarihlerini vermek olacaktır.
İslam’ın ilk asrı katıksız aşk yıllarıdır. Tek gaye, insanlığı iki cihan saadetine kavuşturmak ve bu uğurda ‘canı, cananı ve bütün varını’ feda etmektir. Nitekim yüz yirmi dört bin sahabenin yüz on dört bini vatanından cüda, uzak diyarlarda cepheden cepheye koşarken adsız ve nişansız olarak kara toprağın bağrına düşerek sevgililer sevgilisinin aguşunda uyanmışlardır. İslam tarihinin en çok saldırıya maruz kalan devri de ayetlerle açıkça övülen sahabelerin ve onların yolundan gidenlerin oluşturduğu bu ilk devir olmuştur.
Türk ve İslam tarihinde en çok saldırıya maruz kalan iki devlet Emevi ve Osmanlı devletleri olmuştur. Halbuki İslam’ın yeryüzüne yayılması, Türk tarihinin en büyük zaferleri, Türk İslam medeniyetinin Hindistan’dan Fransa’ya kadar yayılıp hakim olması, siyasi, iktisadi, kültür ve medeniyet alanındaki başarılar, barışın ve huzurun hakim olduğu en güzel asırlar bu iki devlet zamanında yaşanmıştır.
Emevi devleti 662 yılında başlayıp 750 yılında sona erdi. Seksen sekiz senede dünyanın tarihini yeniden yazan bu eşsiz devletin kurucusu Eshab-ı kiramın büyüklerinden, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” kayın biraderi, aynı zamanda vahiy kâtibi olan Hazreti Muaviye’dir. Hazret-i Ömer tarafından Şam valisi yapılan hazret-i Muaviye, yirmi sene, altı ay bu vazifeyi yaptıktan sonra Hazreti Hasan’ın hilafetten kendi isteğiyle çekilmesinin ardından Küfe’de halife oldu. Yirmi sene de halifelik yaptı. Kıbrıs’ı, Girit’i, 12 Adayı, İstanbul’a kadar bütün Anadolu’yu fethetti. İstanbul’u iki defa kuşattı ise de alamadı. Anlayacağınız bizim Anadolu’ya, hatta İstanbul’a gelişimiz 1071 değil, 662 yılıdır. Bunun en büyük kanıtı da Mihmandar-ı resul Eyüp Sultan hazretleridir.
Emevîler devrinde İslâm ülkeleri, batıda Atlas Okyanusuna ve Fransa’ya, doğuda ise Türkistan içlerine, Hindistan’a kadar genişledi. Bu dönemde Türkistan’dan getirilen Türkler; Basra, Küfe gibi yeni kurulan birçok şehirlere yerleştirildi. İnsanların din bilgilerini öğrenmelerinde kolaylık olması için Arapça resmi dil yapılıp öğrenilmesi teşvik edildi. Arapçanın resmî dil olması; Irak, Suriye ve Afrika’nın Araplaşmasına vesile oldu. Roma’nın da en büyük politikası olan resmi dil uygulaması, Türk tarihinde ihmal edildiği gerekçesiyle, en çok eleştirilen konusu iken, Emevilerin bundan dolayı milliyetçilikle suçlanarak kötülenmesi gerçekten ilginçtir. Kudüs’te alem-i İslam’ın gözbebeği olan Kubbetü’s-sahra Emeviler tarafından inşa edildi. Bu sayede, Museviliğin ve Hıristiyanlığın hakim olduğu Kudüs, tam olarak bir İslam beldesi haline geldi.
Emevi düşmanlığı, Cumhuriyet devrinde görülen Osmanlı düşmanlığı ile çok benzerlik göstermektedir. Bu düşmanlık öyle tezatlar barındırıyor ki, güler misin ağlar mısın dedirten cinsten. Emevilere düşmanlık eden bir kitle aynı zamanda Endülüs medeniyeti ile övünmekte ve bu medeniyetin Avrupa’ya ilim ve medeniyet götürdüğünü, Avrupa’nın bugünkü kalkınmışlığını Endülüs'e ve Müslümanlara borçlu olduğunu gururla dile getirmektedirler. Halbuki Endülüs'ün, Emevi devleti olduğunu da pekala bilmektedirler. Tıpkı birtakım Osmanlı düşmanlarının bir çağı kapatıp yeni bir çağ açan hakanlar hakanı Fatih Sultan Mehmet'le övünüp, Osmanlı’yı kötülemeleri gibi...
Emevilere son verip onların yerine geçen Abbasilerin Emevileri kötü tanıtmalarını; aynı şekilde, Osmanlı devletine son vererek, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadroların ve kalemlerin Osmanlı'yı kötülemelerini anlamak mümkündür. Ancak içinde bulunduğumuz bu bilgi çağında artık her türlü saplantıdan ve ideolojik bağnazlıklardan kurtulup, tarihi doğru bir şekilde öğrenerek, geleceğe ona göre yön vermeyi bilmeliyiz. Aksi halde kendimizi Endülüs'le övünüp, Emevileri; Fatihle gurur duyup, Osmanlı’yı kötülemek gibi trajikomik bir duruma düşürmüş olur, mesnetsiz ve sonu gelmez tartışmalarla birlik ve beraberliğimizi kaybederek düşmanlarımızın maskarası haline geliriz.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.