• DOLAR
    41.27
  • EURO
    48.66
  • ALTIN
    4850.3
  • BIST
    10.449
  • BTC
    112074.59$
Deneme Reklam

EĞİTİMDE MODEL ŞAHSİYETLER VE GÖNÜLLERE DOKUNUŞ “Seven Sevdiğinin Sevdiğini de Sever”

25 Kasım 2025, Salı 00:25
EĞİTİMDE MODEL ŞAHSİYETLER VE GÖNÜLLERE DOKUNUŞ “Seven Sevdiğinin Sevdiğini de Sever”

Tarihimizin ve kültürümüzün vazgeçilmez kıymetleri olan bilge ve tecrübeli şahsiyetler, insan yetiştirmek gibi zahmetli ve meşakkatli bir mesuliyetin altına isteyerek giren müstesna kimselerdir. Milletlerin geleceği olan nesillerin en iyi şekilde yetişmesinde de bu karakterli şahsiyetler hep, yük olan değil yük çeken fedakâr ve cefakâr kimseler olmuşlardır. Onun için de insan yetiştirme misyonu mevzuunda tecrübeli ve bilge karakterler gıda gibi hep aranan insanlardır.               

Eski Türklerden itibaren günümüze kadar saygı duyulan ve tecrübesiyle etrafındakilere rehberlik eden bu müstesna şahsiyetler, nesillerin yetişmesine büyük hizmetler etmişler, hep gönüllere dokunan insanlar olmuşlardır tarih boyunca…  

Bugün eğitim sistemlerinin en gözde tabirlerden biri olan “hayat boyu öğrenme” mefhumunun en güzel tatbikatları, yine bu usta kimseler eliyle fiiliyata geçirilmiştir.  

Hakiki eğitimin gönüllere dokunmak olduğunu bilen bu müstesna şahsiyetlerin kıymetini bilmek, onları gönüllerdeki en müstesna yerlere oturtmak herkesin üzerine borçtur. Onun içindir ki hayatta iz bırakmış her başarılı şahsiyetin arka planda beslenmiş olduğu temiz bir membaa vardır.

Fırsat eğitimi olarak tarif edebileceğimiz merhalelerde, çocuğa nasıl ve hangi şartlarda yaklaşılacağını bilen bu bilge şahsiyetler için hedef, formal bir vazifeden ziyade memleketin ve insanlığın geleceğidir. Toprağa atılan tohumun günün birinde mutlaka filizleneceğini bilerek adım atarlar… Çünkü kendisi de bu dikenli yollardan geçmiş belki de geçerken hem bedeni hem vicdanı yaralanmıştır. Bu sebeple aynı yollardan geçecek, gözleri hayata yeni açılmış fertlerin benzer sıkıntıları çekmemesidir temel gayeleri… Hem ilim öğrenenin de öğretenin de hangi müjdelere kavuşacağının müjdesini almıştır kendisi gönül bağından…

Gönüllere dokunmanın sevgiden geçtiğini en iyi kendisi bilir. Zira seven, sevdiğinin sevdiğini de sever. Sevince her şey ardından gelir. En umutsuz vakalarda bile nice kapıları açar bu sevgi tohumları… Yeter ki samimi ve içten bir sevgi olsun bu…

Sevmek de öyle kolay bir şey değildir. Gönül dediğimiz şey de bir elektrik düğmesi değildir ki bir dokunuşta yanan… Fakat her şey bir dokunuşla başlar ve bu dokunuşta saklıdır bütün sırlar…

İnsan, karşısındaki kişinin davranışlarından alır vicdanını harekete geçirecek olan enerjiyi… İçindeki aşkın ve motivasyonun kaynağı olur bu bazen…

Onun içindir ki her rahmetin zahmet karşılığı olduğunu bilen fedakâr insanların dokunuşları ile döner bazen bu çark… Ve bu çarkın her dişlisi de bir şahsı temsil eder ve bir dişilinin eksik olduğu mekanizmaların boş, kuru ve rahatsız edici gürültüsüne karşı geliştirir bütün stratejilerini ve buna göre atar adımlarını… Bazen sabırla ve metanetle bazen de içine akıttığı göz yaşlarıyla…  Bilir ki acılarla başlamıştır her kutlu yürüyüş ve bu acılarla ulaşmıştır en müstesna zirvelere… Oradan uçan kanatların mutluluğu ile ferahlar ve huzur bulur yaralanan temiz gönüller…

Zaman zaman beslemek lazımdır bu dişlileri ki kendine biçilen vazifeyi en iyi şekilde icra edebilsin… Ama insan bir makine de değildir… Onun bir ruhu ve vicdanı vardır. Beslerken de sadece şekline değil görünmeyen yönlerine de dokunmak lazımdır. Bu sebeple herkes gönüllere layıkıyla dokunmayı beceremeyebilir ama herkesin bir hikayesi ve karşısındaki kişiye vereceği bir mesajı vardır her zaman… Ama her kaptan içindekinin sızacağı da unutulmamalıdır. Öyle ki bal küpünden bal, zehir küpünden zehir sızar. Ama dostun attığı güldür bazen gönülleri inciten… Onun için gönül kazanmak zor iştir. Bu sebeple âdeme (insana) bakarken, ıskalamamak lazımdır adem (yokluk) diyarında olanları… Zora talip olanlar yazar tarihi, zorluklar karşısında kaçanlar değil! Bunu unutmadan kazanmak lazım gönülleri…

Fuzuli’nin de dediği gibi;

Dostu ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât

Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâre su

(Dostu yılan zehrinden içse zehir âb-ı hayâta döner. Fakat düşmanı su içse içtiği su yılan zehrine döner.)

Dolayısıyla insana dokunmak adanmak ister. Adanırken de hesapsız ve karşılıksız bir sürecin başladığını bilmelidir. Karşısında muazzam bir kapalı kutunun olduğunu bilerek hareket etmeli her daim… Bu kutuyu, elindeki her şeyi rastgele ona atarak dolduramaz. Doldurur ama düzenli, planlı ve ahenkli hareket etmek gerek… Bazı materyalleri boyuna, bazılarını enine, bazılarını da dikey koyarak en güzel şekilde yerleştirmek önemlidir.

Her işte plan, program ve intizamdır başarıyı getiren… Bu bazen billur bir cam kavanoz olur, annelerimizin bahar yağmurlarını doldurmak için balkonlarına koyduğu… Ama bilir ki kavanozun içine toprağı yeşertecek en kıymetli suyu doldurmak için kapağı açmak gerek… Bunun gibi gönüllere dokunmak için de önce kovanın kapağını açmak şart… Zira yağmur dışarıda ne kadar sağanak ve gök gürültülü yağarsa yağsın kovanın kapağı kapalıysa içine bir damla düşmeyeceğini bilir her gönül ehli… Ona göre davranır ona göre basar parmaklarının ucuna… Ama kapağı hoyratça değil yerine oturmasını sağlayan yivlere zarar vermeden açmak lazımdır… Yoksa o, tekrar kovanın veya kavanozun kapağı olamayacaktır. Bu sebeple kovanın kapağını açarken kırmadan, zedelemeden ve yıpratmadan, sevgi ve muhabbetle açmak şarttır.

İşte bilge ve gönül dostu kıymetlerin metotları ile sağlam insanlar sağlam geleceklere yürür. Yürüyüşünü bitirdikten sonra da artık yeni bir başlangıcın ilk noktası olduğunu hesaplayarak ufuklara ümitle bakar… Hülasa, eğitim gönüllere dokunmaktır. Gönüllere dokunmak için de önce sevgi gerek! Sevmek için de kimi seveceğini bilmek! Kimi sevdiysek de artık o sevginin esiri olduğumuzu bilerek hareket etmek elzemdir. Öyle ki sevince de artık istifade için teslim olmak ve en güzel nisan yağmurları ile kovayı doldurmak gerek!

Her insan, Allah-ü tealanın bir kuludur ve sahibi de Hak tealadır. Her kula da sahibini bilerek ve O’nun kulu olduğunu unutmadan yaklaşmak önemlidir. 

Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri ne buyurmuş?

Hiç kimseye hor bakma
İncitme gönül yıkma,
Sen nefsine yan çıkma.
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.

Yine bir gönül ehlinin dediği gibi;

Aşık der inci tenden,
İncinme incitenden.
Kemalde noksan imiş,
İncinen incitenden…

Bütün gönül dostlarına selam olsun…

Yorumlar

  • yorum avatar
    Merve
    26-11-2025 04:44

    İnsan yetiştirmek, gerçekten zor; bahsedildiği gibi sabır, fedakârlık, özveri gerektiriyor. Bu bakış, öğretmenliği sadece meslek değil; insanlığın ve toplumsal ruhun bekçiliği olarak görmek.Okudum,duygulandım sonra birdaha okudum.Dersler çıkardım.Teşekkür ederim Sayın Hocam

  • yorum avatar
    Fazıl kırlbir
    25-11-2025 13:25

    Emeğinize sağlık hocam çok güzel bir yazı olmuş.

  • yorum avatar
    Uğur Tavuz
    25-11-2025 12:39

    Çok kıymetli hocamız Mustafa hocam samimiyetimle söylüyorum çok kıymetli bir yazı olmuş günümüzün değil gelecek nesillerin de okunması gereken kıymetli bir yazı olmuş elinize ve kaleminize sağlık??

  • yorum avatar
    SenbilginEngin
    25-11-2025 10:15

    Çok doğru noktalara parmak basmışsınız tebrik ederiz.

  • yorum avatar
    Sedat
    25-11-2025 09:45

    Kaleminize yüreğinize sağlık hocam ❤️?✅

  • yorum avatar
    Şilan Çetin
    25-11-2025 09:38

    Eğitimde önemli olanın sevgiyle dokunmak olduğunu ne kadar güzel anlatmışsınız. Küçük dokunuşların dahi öğrencileri derinden etkilediğini ve insan yetiştirmenin ne kadar emek istediğini bize hatırlattınız, teşekkürler

  • yorum avatar
    Senem has
    25-11-2025 09:13

    Gönüllere dokunarak öğretmenlik yapmanın zarafetini bizlere hatırlatmışsınız. Planlı, özenli ve sevgi temelli yaklaşımın bir eğitimci için ne kadar hayati olduğunu çok içten ve akıcı bir dille vurgulamışsınız. Hem öğretmenlere hem de insan yetiştiren herkese kıymetli bir hatırlatma niteliğinde… Gönle ilişkin bu bilge bakış, iyi ki öğretmenim dememizi sağlamış. Kaleminize sağlık.

  • yorum avatar
    Ahmet
    25-11-2025 08:53

    Günümüzde devlete zarar için yetiştirilmiş zehirli kalemler karşısında panzehir olan güçlü kalem, Kıymetli Hocamız bu makalesinde yazdığı gibi uyuyan devletin uyanık sevdalısı, Necip Fazılın deyimiyle kim var diye seslenildiğinde sağına ve soluna bakmadan ben varım diyen gençliğin ta kendisi olan akil, bilge insan...Hazineler harcasa devlet böyle ilim ehli yetiştiremez. Zira ilim, hocanın da dediği üzre gönül silsilesi kalp elçilerinin abı hayat okulunda yetişiyor ve devleti de milleti de bu gönül muallimleri, mütefekkirler var ediyor.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.