Divan-ı Hümayun ve Padişah
22 Ekim 2025, Çarşamba 00:10
Bugün ne yazık ki birçok kişi, Osmanlı padişahlarını kafasına göre karar alan, astığı astık kestiği kestik, başına buyruk kişiler, devlet yönetimini de bir tek kişinin kararlarıyla şekillenen bir kurum sanmaktadırlar. Evet Avrupa'da böyle bir yönetim vardır. Ve bunun adi mutlakiyettir. Yani adı üzerinde mutlak bir adamın egemenliği söz konusudur. Ancak Osmanlı'daki mutlakiyet hiçbir zaman Avrupa’daki gibi olmamıştır.
Daha Fatih Sultan Mehmet döneminde, Topkapı Sarayı'nın teşekkül yıllarında, Divan-ı Hümayun'un toplanması için ilk Kubbealtı'nın inşasında, padişah devlet görüşmelerine bir süre katılmıştır. Ancak görmüştür ki divan yetkilileri özgür iradelerini rahatlıkla konuşturamayabiliyorlar. Ve bundan sonra bir karar alınacaktır. Zaruret dışında padişah, divan toplantılarına katılmayacaktır. Kararlar sadrazam öncülüğünde divan heyeti tarafından alınacak, sonrasında padişaha arz edilecektir. Bugün Topkapı Sarayı'na gidildiğinde bahsetmiş olduğum kurumların toplantı yerleri bütün açıklığıyla görülebilmektedir. Sarayın Birun Avlusu'ndaki Adalet Kulesi, kulenin altındaki üç kubbeli Divan-ı Hümayun sarayın en gösterişli yerleri olarak durmaktadır. Sarayın en şatafatlı yerleridir çünkü yabancı elçilerin sıklıkla geldiği ve arzlarını sundukları mekândır. Burası gösterişli olmalıdır çünkü burası devletin temsil kısmıdır. Bu şatafatın altında yabancılar ezilmelidir. Yani aynen Ömer Seyfeddin'in Pembe İncili Kaftan'ında olduğu gibi.
Divan'da bugün de görüleceği üzere üç bölüm vardır. Kubbealtı, Katipler Sofası ve Arşiv. Sırtımızı Matbah-ı Âmire'ye (saray mutfağı) verdiğimizde karşımızda, en soldaki kısım Kubbealtı'dır. En önemli bölüm burasıdır. Buradaki divanların en ortası Sadrazam Makamı'dır. Tam pencerenin altına gelen bu yere tarih boyunca kimler oturmuş ve ne hükümler vermişlerdir. Aynı sedirleri paylaşan diğer divan üyeleri, defterdar, nişancı, kazasker, kapudan-ı derya, reisülküttap vb.'dir. Padişahların bu toplantıdaki yeri Sadrazam Makamı'nın tam üzerindeki pencere arkasıdır. Kararları etkilememek için katılmazlar. Sadece bir pencere arkasından zaman zaman takip ederler. Çünkü bu heyeti seçen ya da azleden kişi padişahtır. Seçtiklerini takip etmeli, performanslarını görmelidir. Yani bugün Meclis TV ’den bizim seçtiklerimizi takip etmemiz gibi. Beğenmezsek bir sonraki seçimde tavrımızı değiştirebileceğimiz gibi.
Divan-ı Hümayun’un ikinci kısmı Katipler Sofasıdır. Buradaki sedirlere katipler, Kubbealtı vezirleri bağdaş kurarak otururlar. Ellerinde tomarlar vardır. Az sonra başlayacak toplantıda alınacak kararları onlar bir bir kayıt altına alırlar. Kubbealtı ile Katipler Sofası'nı birbirinden ayıran şey sadece bir perdedir. Bugün bu perdenin kornişi hâla bu iki birim arasında durmaktadır.
Toplantı sona erdiğinde Kubbealtı vazifelilerinden reisülküttab, adı üzerinde katiplerin reisi, kalkar ve katiplerden tomarları toplar, sadrazama takdim eder. O da Kubbealtı vezirleriyle alınan kararları padişaha arz etmek üzere, Enderun Avlusu'nun girişinde bulunan Arz Odası’na geçer.
Arz Odası’nda padişahın oturacağı: genişçe bir taht bulunmaktadır. Bugün taht denilince bazlarının aklına geldiği gibi Avrupalı kralların oturdukları, ellerini yanlara koydukları koltuk görünümlü tahtlara inat bu taht tam bir yatak şeklindedir. Geniş, bağdaş kurmalık gerçek bir Osmanlı tahtıdır. Burada oturmakta olan padişah alınan kararları tek tek dinler ve, “olur” ya da “olmaz” der. Tabi bu arada oturduğu tahtın önündeki pencereden görünen karşı duvardaki kitabeyi de göz önünde bulundurmaktan geri kalmaz. Karşı duvar, Birun Avlusu'nu Enderun Avlusu'ndan ayıran duvar olup üzerinde geçişi sağlayan Babüssaade vardır. Bu kapının Enderun'a bakan kapı kemeri üzerindeki kitabede bir Hadis-i Şerif yazmaktadır, “Hikmetin başı Allah korkusudur” Hikmet, hüküm, doğru karar verme anlamına gelir. Doğru karar vermenin başı Allah korkusudur, denmektedir. Yani bir gün sen de öldüğünde burada onayladığın ya da reddettiğin şeylerden hesaba çekileceksin! Kararlarını ona göre al!
Aslında Osmanlı'nın sarayındaki sembolleri ve birtakım yazıları iyi takip edebilen kişi, bu insanların amaçlarını, hedeflerini, mefkurelerini rahatlıkla kavrayabilir. Ne yazık ki bugünün birçok insanı, bu duvar yazılarını okuyamadıkları için sarayın bizim için ne anlam ifade ettiğini ve bize neler anlatmaya çalıştığını anlayamamaktadır. Üstüne üstlük, insanların bu bilgisizliğini kullanan bazı art niyetliler ya cehaletlerinden ya da düşmanlıklarından olsa gerek; yıllardır sarayın duvarlarında hiçbir zaman yazmamış olan aşk şiirlerinden dem vurmaktadırlar. Osmanlıda Divan-ı Hümayun’un toplandığı Kubbealtı'nın üzerine inşa edilen Adalet Kulesi'nin de ayrı bir anlamı vardır. Eğer bir gün İstanbul Boğazı’nda gemi turu yaparsanız sarayı dikkatlice inceleyiniz. Topkapı Sarayının en yüksek yapısının bu sivri külahlı kule olduğunu göreceksiniz. Yönetime ait en önemli birimin üzerine bir kule yapıp da bunu sarayın en dikkat çekici binası yapmalarının sebebi kulenin isminde saklı. Kasr-ı Adl, yani Adalet Kulesi. Bu adalet adını taşıyan en yüksek yapıyla tüm gözlere şu mesajı vermeye çalışmışlardı, “Bizim devletimizde, bizim yönetimimizde en yüksek ve önemli şey adalettir”
Daha bitmedi. Size bir sürprizim daha var. Osmanlı padişahlarının divan toplantılarını bir pencereden izlediklerini söylemiştik. Bu pencerenin arkasındaki oda, Adalet Kulesi içinde bulunan bir odadır. Bu kuleye giriş kapısı da kara ağalar taşlığına açılmaktadır. Padişahların Adalet Kulesi'ne girmek için kullandıkları bu kapının üzerinde de ikinci bir Hadis-i Şerif daha yazmaktadır, “Bir saatlik adalet yetmiş yıllık ibadetten hayırlıdır”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Tuğçe Koç
23-10-2025 12:06Talha hocam her zamanki gibi ruhumuza işleyecek bir yazı yazmış. Tarihi onun sayesinde severek okuyoruz ve öğreniyoruz mükemmelsiniz.