BİTMEYEN TARTIŞMALARIN ANA KONUSU: EĞİTİM “Eğitim Üzerine Bazı Güncel Tespitler”
09 Aralık 2025, Salı 00:25
Eğitim, insanlık tarihi boyunca var olan bir unsurdur. Bu, dört duvar arasında olabileceği gibi ağaç altında, ateş başında veya bir çadırda da olabilir. İnsanın gönlüne dokunulan, meziyetlerini ortaya çıkaran ve onu terbiye eden her yer okuldur.
Bugün insana kazandırdıkları yönünden yeniden tanımlanmaya ihtiyaç duyulan okulların misyonu temel hedeflerle ne kadar örtüşüyor bunların çerçevesinin de yeniden tartışılması gerekmektedir. İnsan durağan olmayan bir sürecin mimarıdır. İnsan aklı her şeyi kendi ihtiyaçları çerçevesinde büyük bir dinamizm içerisinde ayakta tutar. Bunu yaparken de mühim olanları, daha az mühim olanlara doğru hiyerarşik bir temelde yapılandırır.
İnsan, eğitilmek istemez ve esasında bundan rahatsız olur. Hiç kimse olağan düzeninin bozulmasından, gidişatının birileri eliyle istikamet değiştirmesinden ve keyfinin bozulmasından hoşlanmaz. Dolayısıyla eğitimde fazlalıklarından kurtularak eksiklerin telafisi söz konusudur. Yani insan doğal mecrasında akan su gibi istikametinin şekillendirilmesinden, bir kalıba/şekle sokulmaktan kaçınır ve keyfinin bozulmasından rahatsız olur. Ama insanın bir şekle girmesi ve bir kalıba sokulması başta kendisi olmak üzere toplumun huzuru için de elzemdir. Teşbihte hata olmasın ama dağdan ham olarak getirilen hiçbir kütük bir şekle sokulmadan kullanılır hale getirilemez. Sandalye ve masa olması için şekilden şekle girer, bu gerçekleşirken de çok darbe alır, yaralanır hatta ilk halinden çok değişik bir vaziyete dönüşür. Bu mecburi bir durumdur ve zahmetli safhalar sonunda güzellik gelir.
Eğitim de aslında fazlalıklardan kurtularak bir mükemmeliyete dönüşme sürecidir ama günümüzde eğitimde bunlar tam manasıyla ne kadar gerçekleşiyor tartışma konusudur.
Bugün dünyadaki bütün formal düzenlerde eğitim, müesses nizama yani kurulu düzene itaat eden vatandaş yetiştirme maksadı taşır. Herkes de bunu bilir ve buna gönüllü itaatkârlar olarak ses çıkarmaz, çıkaramaz. Dolayısıyla eğitimin tanımı, şartlara ve safhalara göre değişiklik gösterebilir lakin eğitim, bazılarına göre insanı ehlîleştirme süreci olarak görülse de bu işi yapacak olanlar da ne bir bekçidir ne de bakıcı… Mesela, önceki günlerde sayın Milli Eğitim Bakanı, ara tatil fikrini yeniden tartıştıklarını, çalışan annelerin, çocukları evde oldukları için, tatil döneminde zorlandıklarını belirttiklerini ifade etti. Allah aşkına böyle bir mantık mı olur? Okulların bakıcılık vazifesi de mi var, bizim bilmediğimiz? Okullara bu misyonu yüklemek, eğitimde beklenen asıl maksadın gerçekleşmesine ne kadar hizmet edebilir? Bunlar niçin hesaba dahil edilmiyor?
Eğitim, insanın hayatına dokunan bütün safhaların da sorumlusudur aynı zamanda… Çünkü insanın bütün davranışları ve topluma karşı mesuliyetleri, onların huzuru ve istikrarı da eğitim sayesinde mümkün olur.
Eğitim, insanı ifrat ile tefrit arasında yani uçlarda yaşamaktan koruyan mekanizmaları onun gönlüne dokunarak da yerleştirme gücüne sahiptir. Dolayısıyla insana mesuliyetlerini de hatırlatan ve onu, varoluş maksadı dahilinde hizaya sokan da eğitimdir. Eğitim, huzurdur, mutluluktur ve de insanların birbirini anlayabilmesidir. Bunu da okullar vasıtasıyla yapar. Mesela, okullar mahalle aralarında halk ile iç içe yaşayan kurumlardır. Okulların etrafı evler ve binalarla çevrili... Teneffüs aralarında yüksek seslerle müzik resitali sunarak çocukları mutlu edebileceğimizi zannediyoruz ama o evlerde yaşayan yaşlılar ve hastalar olabileceği niçin düşünülemiyor? Her gün ondan fazla olmak üzere yaklaşık onar dakika çalan müzikler halkta huzur bırakmıyor. Hele milli günlerdeki eğlenceler artık zıvanadan çıkmış vaziyette! Saatlerce süren kulak zarlarını patlatacak tarzdaki müzikler insanları huzursuz ediyor. Bu durum camilerimiz için de geçerli… Kulakları mahveden desibeldeki seslerle neye hizmet ettiğimiz pek anlaşılamıyor maalesef. Eğitim de inanç da gönül işidir ve önce sevdirmek, huzurun kaynağı olduğuna insanları inandırarak işe başlamak gerekiyor. Öyle ki eğitim hayatımızı düzenleyen en temel dinamiklerden biridir.
Bugün birçok insan metodoloji sıkıntısı yaşıyor. Buna eğitimciler de dahil… Ebeveynlerin sıkıntısı ise bambaşka… Ebeveynler zamanın bozulduğundan dolayısıyla da çocukların da bundan nasibini aldığımdan dem vuruyorlar. Burada şu suali hepimiz kendimize sormalıyız; “acaba zaman mı bozuldu yoksa biz mi onu kontrol altına almakta zorlanıyoruz?”
Çocukla ilgili problemleri çözemeyen ebeveynlerin ilk durağı da tabii olarak öğretmenler oluyor. Öğretmenlerin ise zihinleri çok meşgul… Asli vazifelerinin dışında çok fazla iş yaptıklarından şikayetçiler…
Çocukların problemleri ise anlaşılamamak… Ailelerinin kendilerini çok kısıtladıklarından okullarda ise ağır yükler altında ezildiklerinden şikayetçiler… Hatta bir öğretmen, öğrencisinin şunu söylediğini belirtmişti; “okulda bana bütün derslerden mesul olmamı istiyorsunuz ama siz öğretmenler daha kendi alanınıza bile hâkim değilsiniz? Benden matematik, fen, sosyal bilgiler, yabancı dil gibi birçok dersten en iyi olmamı istiyorsunuz ama ben bütün bunların altında eziliyorum. Lütfen bize hayatta işimize yarayacak bilgileri verin. Biz de hakiki manada başarmanın tadına varalım. İlla ki bizi yarıştırmak için ezberlettiğiniz bilgilerin esiri olmak istemiyoruz. Öğrendiklerimiz bizi bir yerlere taşısın!”. Şu muhteşem sözler karşısında ne söylenebilir, takdir sizlerin…
Çocukların serzenişleri çok fazla! Mesela şunu sıklıkla duyuyoruz onlardan; “ben sabah erkenden kalıyorum. Okul için hazırlanıyorum. Kahvaltı bile yapamadan yola çıkıyor saatlerce servisle bütün şehri dolaşıyorum. Aynı çileyi akşam dönüşte de yaşıyorum. Sizin bana verdiğiniz derslerin videosuna internetten de ulaşabilirim. Öyle ki bazı videolar bana daha fazla şeyler katabiliyor. Siz öğretmenler olarak bana öyle bir şey verin ki benim her gün erkenden başlayıp akşama kadar süren gayretime değsin”. Eğitimciler olarak, bu ifadelerle vurgulanan mesajı net olarak almamız lazım. Yani çocuk okullarda verilen derslerin daha iyisini internetteki videolardan alabiliyorsa okuldan başka bir beklentisi var demektir. O da öğrendiklerinin kendine değer katması yani eğitimdir. Zira öğrenmek beyne inanmak kalbe hizmet eder sözü meşhurdur. Öğrenciye öğrendikleri bilgilerin maksadını anlaşılır biçimde izah etmek ve esas gayenin eğitim olduğunu anlatmak lazım… Bu sebeple, okullar artık misyonunu bütün dünyada yeniden sorular hale gelmiştir. Okullar eğer gönüllere dokunamıyor, çocuğa hangi ihtiyaca cevap verdiğini mantıklı biçimde izah edemiyorsa buna acil çareler almak şarttır.
Eğitimde sürekli yaşanan sistem değişiklikleri hem öğrencileri hem de eğitimcileri yoruyor. Ebeveynlerin ise kafası karışık… Neye nasıl yetişeceklerini bilemiyorlar. Ana maksadı öğrenciler olan sistemde ise taşlar bir türlü yerine oturmuyor. Her gelen bakanın sistem değişikliğine gideceği beklentisi eğitimde nitelik probleminin yaşanmasına sebep oluyor.
“Nesil bozuldu, öğrenciler eğitilemiyor, öğrenciler vurdumduymaz” serzenişlerini ise sürekli duyuyoruz. Haklı olarak da öğrenci soruyor; “siz bana dünyanın en iyi eğitim sistemini getirip uyguladınız da biz “istemezük” mü dedik?”. Haydi buna cevap verin sayın yetkililer!
Velhasıl, eğitim üzerine tartışmalar bir asra yakın zamandır devam ediyor. Anlaşılan daha da devam edecek gibi… İnşallah eğitimin dert olmadığı, dertlere derman olduğu güzel günleri görmek temennisiyle…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Senem
09-12-2025 17:58Eğitim sistemi devlet politikası olarak görünmediği sürece bu sorunları hep konuşacak gibiyiz.
Nazım
09-12-2025 10:46Eğitim de her şeyden evvel bir sistem işidir.mevcut laik batıcı sistem içinde fıtri bir eğitim ,İslam'a dsydli bir maarif modeli inşa edilemez.Care ehli sünnetin emir subaylığı olan büyukdogu ideolocyasinds bir hekim reçetesi olarak veriliyot.Goren idrak eden bir insan bu hskiksti görup göstermeli ve İslami birsistemi talep etmelifir.kufrun gösterdiği yerde islamcilik oynaysrsk müslüman kalamazsınız.buyrun büyukdogu fikriyatını gündem yapalım