ÖNCE MEÂL Mİ YOKSA İLMİHAL Mİ?
31 Ekim 2025, Cuma 00:15
“Elif Lâm Mîm. Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” (Bakara, 2/12)
“Biz Kur’an’ı mü’minlere şifa ve rahmet olarak indiriyoruz. O, zâlimlerin ise ancak ziyânını artırır.” (İsrâ, 17/82)
Kur’an'ın mana ve mefhum bakımından tercümesine meâl denir. Ne Asr-ı Saâdette ne de daha sonraki dönemlerde İslâm’a ilk giren ya da temel dini bilgiler öğrenen kişiler, eğitime doğrudan Kur’an talimi ve tefsiri ile başlamamışlardır. Daha ziyade inanılması gereken esaslar, kaçınılması gereken fiiller ve yerine getirilmesi gereken ibadetleri öğrenerek başlamışlardır. Hz. Peygamber’in “sallallahü aleyhi ve sellem” huzuruna gelip yeni Müslüman olan kişiler, neye inanmaları gerektiği ve nelerle mükellef oldukları konusunda sual ettiklerinde, genel olarak Cibril hadisinde bildirilen hakikatler kendilerine talim edilmiştir. Hz. Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” özellikle Yahudi ve Hristiyan din adamlarının sorduğu suallere, daha ziyade Kur'an ayetleri üzerinden cevap vermiştir. Yukarıdaki uygulamalardan sünnete mutabık olan tavrın muhatap kitleye göre değiştiği görülmektedir.
Maalesef İslamiyet’i yeni tanıyan ya da dinî yaşantıyla yeni buluşan birçok kişi gerekli altyapısı olmadan iyi niyetle meâl okumaya başlamaktadır. Kısmen Kur’an'ın mesajını kavrasa da bilgi eksikliğine dayalı zihin bulanıklığı yaşanabilmektedir. Halbuki İslâm’ın temel prensipleri iyice öğrenilip içselleştirildikten ve ayaklı Kur’an olan Hz. Peygamber’in “sallallahü aleyhi ve sellem” hayatı iyice özümsendikten sonra bir hoca gözetiminde yapılacak tefsir çalışmaları, Kur’an'ın mesajının anlaşılması açısından daha isabetli olacaktır. Kur’an-ı Kerim muhakkak herkes için bir hidayet rehberidir. Ancak öğüt verici olarak herkesi muhatap alsa da bir şeriat kitabı olarak Hz. Peygamber’i “sallallahü aleyhi ve sellem” ve onun varisi olan alimleri muhatap alır. Kur’an’ın nasihini, mensuhunu, mutlakını, mukayyetini, âmm'ını, hâss'ını, muhkemini, müteşabihini (bkz. DİA) bilmeden, ayetlerin indiriliş sebeplerine muttali olmadan kendince yorum yapmak caiz değildir. Esasen bu tutum, kişinin kendi fikirlerini Kur'an’a söyletme çabasından başka bir şey değildir. Düne kadar meâlden başka bir şey okumayın diyen bir akademisyen(!) kendi hevasıyla yazdığı 30 ciltlik tefsirin muhakkak okunulması gerektiğini, yoksa Kur’an’ın gereğince anlaşılamayacağını söylemeye başlamıştır. (:D) Diğer bir zavallı ise 21 ciltlik tefsirinin tamamen özgün(!) olduğunu, alıntılardan kaçındığını(!) söylemesi üzerine, moderatör: "Hocam bunları hep kafadan mı attın?" (:D) Diye karşılık verince ne diyeceğini bilemeyerek afallamıştır. (:D) Kendisini Kur’ancı olarak tanıtan bu kişilerin onlarca kitap yazması aslında kendi davalarının batıl olduğunu göstermesi açısından kâfidir. Bu kişilerin asıl niyeti sünneti ve ehl-i sünnet ulemasının içtihatlarını itibarsız hale getirerek devre dışı bırakmak ve diledikleri şekilde Kur’an'ı yorumlamaktır. Bunların çoğunun daha sonra Kur'an’ın Allah’tan “celle celaluhu” indirildiği ve değişmeden günümüze kadar muhafaza edildiği konusunda da şüpheleri olduğu zaman içerisinde ortaya çıkmaktadır. Bunların İslâm dünyasındaki ilk örneği Haricîlerdir. Hz. Ali Efendimiz “radıyallahü anh”, amcaoğlu Abdullah ibn-i Abbas’a “radıyallahü anh” onlarla münazaraya girdiği zaman sünneti esas almasını emretmiştir. Bunun sebebini de onların Kur'an’ı farklı şekilde yorumlayarak batıl davalarına hizmet etmelerinden kaçınmak olduğunu ifade etmiştir. Bunun yanı sıra, öncelikle ilmihal eğitimi alıp dinin temel prensiplerini içselleştirenlerde herhangi bir kafa karışıklığı gözlemlenmemektedir. Aksine Kur’an’ın ve sünnetin kutsiyetine bağlılıkları gün geçtikçe artmakta, inançlarını salih amelle taçlandırdıkları için güzel ahlak sahibi de olmaktadırlar.
Sonuç olarak İslâm dinini güzelce öğrenip yaşamak isteyen kişilerin öncelikle kendilerine farz olan temel dinî bilgileri iyice öğrenmeleri, mutlak örneğimiz olan Hz. Peygamber’in “sallallahü aleyhi ve sellem” hayatını ve sünnetini güzelce kavramaları ve bu doğrultuda hidayet rehberi olan Kur’an’ı, ehl-i sünnet bir müfessirin kitabından yine ehl-i sünnet bir alim gözetiminde okumaları gerekmektedir. Sözde ihyacı, ıslahçı, reformist, modernist ve Kur’ancı diye bilinen tahrip ve tahriççilerin oyununa gelerek, “KUR’AN BANA YETER!” sözünün arkasına sığınarak sünneti inkâr ve ehl-i sünnet ulemasının içtihatlarını ret yoluna gitmemelidir.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Mehmet Akıllıoglu
03-11-2025 18:04Çok tesekkur ediyorum Gayet sadece bır anlatım ile mesajı vermişsiniz
Hüseyin
03-11-2025 14:15Hocam ağzımıza sağlık Çok güzel ve mükemmel Bir anlatım Allah uzun ömürler versin
Yasemen
03-11-2025 12:03Kalbimize yüreğinize sağlık hocam Nokta atışı anlatım olmuş istifade ettim elhamdülillah Gençlerinde istifade etmesi için paylaştım Rabbim razı olsun sizin gibi hocalarımızın sayısını artırsın Amınn Hürmetler.
Osman Altıkulaç
02-11-2025 21:37Selamun aleyküm Konuyla alakalı pek muhterem Hocamızın yazısını dikkatlice okuduk üzerine söz söylemek, yorum yapmak haddimiz değildir Ancak özetin özeti olarak anladığımız şu ki kaptansiz denize açılan kendisine bu konuda yetersiz kimseler gemiyi batırmaya yahut bir şekilde zayi etmeye mahkumdurlar durum böyle olunca Kur'an deryasında Peygambersiz sav, ilmiyle amil alimler olmadan ilerlemek hedefe ulaşmak mümkün değildir. Netice olarak hüsran kaçınılmaz dır varılacak yer Allahın azabidir Allah korusun. Onun icindirki veda hutbesinin kalbi mesabesinde olan şu sözü bizlere ışık tutmaktır Oda ; " size iki şey bırakıyorum onlara sımsıkı sarılırsanız asla sapıtmazsınız Onlardan birincisi Allahın kelamı Kuran ikincisi benim sünnetimdir " buyurmaktadır... Allah bizi bu hakikati bildiği halde bilmemezlikten gelen cümle sapık fırkalardan korusun. Onun için diyoruz ki bir Müslüman için önce ilmihal akabinde ehli sünnet alimlerinin rehberliğinde meal ve tefsirdir... Vesselam