BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR
24 Kasım 2025, Pazartesi 00:20
Artık İslamiyetin halaskârı ve hamisi (kurtarıcı ve koruyucusu) olan kavim gelmeliydi. Allah’ın, “İslâm’ın kılıcı” olarak yarattığı, mütevazı, dini adına her şeyden vazgeçen, bid’at nedir bilmeyen Ehl-i Sünnet Türkler, İslâm ufuklarına güneş gibi doğmaya başlamışlardı.
René Grousset, Samani saltanatına nihayet verip Buyilerden (Büveyhi) Irak-ı Acem’in bir kısmını kurtaran Hindistan fatihi büyük Türk kahramanı Gazneli Mahmud’dan bahsederken şu ifadeye yer verir: “Her ne kadar Mahmud’un fütuhatını takip eden günlerde bizzat halifeden sultan unvanını almış olduğu sabit değilse de Doğu İran’ın Gazneliler tarafından fethedilmesiyle Türk ırkının saltanatın sâhibi olduğu kati surette sabittir.” (René Grausset, Ehl-i Salîb Târîhi, Medhal, XXVII. Sahife )
Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşu, can çekişen İslam dünyasını yeniden ayağa kaldırmıştır. Sünni İslam’ın ilk Selçuklu padişahı olan Tuğrul Bey, pazartesi ve perşembe günleri aksatmadan oruç tutardı. Kendi idari heyetinin oluşturduğu cemaatle, bazen de genel mescitte beş vakit namazını kılardı. Hilafete sahip çıkması da bu samimi Sünni dindarlığındandı. Zira İslam devletleri 11. asra kadar Bizans’tan çok Fâtımi, Karmati ve Büveyhilerden çekmişti. Artık Türk’ün ihlaslı, tertemiz ve bid’atsiz inancının müdahale devri başlamıştı.
Tuğrul Bey evvela halifeye yazdığı bir mektupta “Köleniz ve tebaanız Mikail oğlu Tuğrul Bey” diye başlar. (Ebu’l-Ferec, Süryânî Vakâyi’nâmesi, c.1, s. 229, Ankara, 1945)
Bu hitabı onun İslam halifesine değil, İslam Hilafeti’ne verdiği değeri gösterir. Zira o sırada halife olan El-Kaaim bi Emrillah son derecede acizdi ve Tuğrul Bey’e hilafeti devretmeyi can-ü gönülden istiyordu. Tuğrul Bey’in o zamanki gücü halifeden kat kat üstündü. Fakat Tuğrul Bey hilâfet müessesesinin Resulullah’ın halifesi Ebûbekri’s-sıddîk’in hâtırası olduğu için, baş bükerek hâdim (hizmetçi) olmayı, halife olmaya tercih ediyordu.
Tuğrul Bey fetihleri sonunda elde ettiği bütün topraklarda hutbeleri El-Kaaim adına okutarak bu müesseseyi âdeta yeniden canlandırdı ve Hulefa-yi Raşidin’in ruhlarını taziz eyledi (yüceltti).
Kati bir çöküşe geçmiş olan Hilafet, Türk’ün ortaya çıkmasıyla Dört Halife devrindeki iç birliği kurarak, genişleme ve fetih gücünü tekrardan kazandı. (René Grausset, Age, Medhal, c.1, s, VIIXX )
Sultan Tuğrul ihlası ve sadakatiyle Hazreti Ebûbekir’e, şecaatiyle Hazreti Ömer’e, hayâ ve ihsanıyla Hazreti Osman’a, ilim ve cihad aşkıyla Hazreti Ali’ye (radıyallâhü anhüm ecmain) benzerdi.
Hac yollarını Müslümanlara açmak için gösterdiği gayret takdire şayandı: “Peygamber’e hizmetle şeref kazanmak için Mekke’ye gidip orada dua etmek ve ibadette bulunmak istiyorum. Hacıların geçtiği bütün yolların emin olmasını istiyorum. Yollarda eşkıyalık eden göçebeleri ortadan kaldıracağım. Sonra Suriyeli asilerle ve yanlış yol tutan Mısırlılarla Allah’ın izniyle harp edeceğim” (Ebu’l-Ferec, Age, s.306), ( Age, s. 236 )
Sözün özü Abdülhakîm-i Arvâsî hazretlerinin şu ifadesinde gizlidir: “Türkler olmasaydı bugünkü manada İslâmiyet olmazdı.”
SAMİMÎ DUÂMIZDIR Kİ...
Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Muhammed Alpaslan oğlu Melikşah, oğlu Melik Tapar’ı Gence emiri olarak gönderirken, Tapar adının önüne Muhammed, diğer oğlu Melik Sencer’i de Horasan’a gönderirken Ahmed ön adını vermiştir.
İlk Müslüman Türk hükümdarı Satuk Buğra Karahan’ın ön adı Abdülkerim, Tuğrul Bey’in ön adı, Muhammed, Çağrı Bey’in ön adı, Davud, Gazi şehid Alpaslan’ın ön adı Muhammed, Osmanlı Sultanı I. Çelebi’nin adı Muhammed, Fatih’in adı Muhammed ve diğer bazı Osmanlı padişahlarının adı da Mehemmed ve Mehmed’dir.
Bazı hadsizler onları Arap adı alıp Araplaşmakla suçladılar. Aldıkları adlar Efendimizin ve Sahâbe-i kirâmın şerefli adları idi. Onlar Türklüklerini hiç unutmayan İslâm mücahitleriydi ve Türklüklerini İslam’la şereflendirmişlerdi. İşte bu yüzden bir aşkla gönül verdiği davasına Seyyid Ahmed Arvâsî, “Türk İslâm Ülküsü” dedi.
Türklük sevgisi ne kan ırkçılığına ne de kemik yığını olan kafatasına dayanır. Rabbimiz bizi İslam’a böyle gönül vermiş ve onun bayraktarı, hamisi ve hadimi olan Türk milletinin bir ferdi olarak yarattığı için, ona sonsuz hamd ü şükür kılarız. Selef-i Sâlihîn Efendilerimizden sonra İslâm’a en büyük hizmeti yapan bu aziz Türk milletini Rabbim ebediyen dinimizin hizmetkârı kılsın.
Görüşebilmek dileğiyle…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Alaaddin Erdoğan
25-11-2025 01:12"Bedenimiz Türk ruhumuz İslam" ülküsünün tarihteki gerçekliğini anlatan, ilk Türk Müslüman hakanı Abdülkerim Buğra Handan başlayarak, Gazneli Mahmut Han'la devam ederek, İslamiyet'in yayılmasına en büyük hizmetleri yapan Türk Sultanlarını, idealleriyle ve hizmetleri ile kısaca anlatan Müslüman Türk tarihine ışık tutan çok kıymetli bir yazıydı.. Osman Hocam şükranlarımı sunar, yüce Allah'tan sıhhat,afiyet ve kaleminize kuvvet, gayretinizde devamlılık niyaz ederim.. Alaaddin Erdoğan