BATI UŞAĞI İLİM ADAMLARI
27 Kasım 2025, Perşembe 00:00
Samsun İmam-Hatip Lisesi'nde 4 sene okudum.
Çok faydalandığım o okulun bizim yıllarda ki en güzel etkinliklerinden biri münazaralardı.
O yıllarda cumartesi öğleye kadar eğitim, öğleden sonra bilgi yarışmaları, münazaralar, tiyatrolar ve çeşitli anma toplantıları olur, okulun en alt katı hınca hınç dolardı.
Çok iyi hatip olan abiler vardı o yıllarda okulda.
Bunlardan birisi de soy ismini unuttuğum Hüseyin adında biriydi.
Tezini savunurken yabancı yani Avrupa’lı, Amerika’lı ilim adamlarına, filozoflara atıflar yapardı.
5 dakikalık konuşmada 10 isim 10 kitap sayardı kesin.
Bir gün sordum:
"Abi, bu saydığın isimlerin eserlerini araştırıp okudun mu?"
"Yok lan oğlum" dedi.
"O not veren hocalar; amma araştırmış derler, hiç bir ismi zaten tanımazlar, bilmiyormuş demesinler diye saydığım isimleri yanlış da diyemezler. Mevlana, Gazali, İbn-i Haldun desem bunlar küçümser, burun kıvırır notta vermezler. Ama uyduruk gavurca isim ve kitapları bilmez, bilmedikleri için de yüksek not verirler."
Gerçekten çok acı ama ne yazık ki durum böyle.
Bazen televizyon da ya da bir toplantı da bir konuşmacıyı dinlerken Hüseyin abinin söyledikleri gelir aklıma.
Adam başlıyor; Adam Smith, felsefe'nin inceliklerinde şöyle demiş...
Montgomery Watt, Digital World and Citizen... adlı eserinde diyor ki...
Say babam say...
"Vay be adama bak, ne kadar çok kitap okumuş, ne kadar atıfta bulunuyor."
Adam Smith felsefeci değil, Watt bilişimci değil diye feryat etsen ne fayda.!
Kim dinler sarı çizmeli Mehmed Ağa’yı…
" Sen kimsin lan, adam koca Prof. boru mu."...Der, üstelik seni şöyle müstehzi bir edayla süzerken...
Velev ki isimler doğru olsa ne yazar.
Bir insanın bir dersi, konuşmayı, ya da karşısındaki kişiyi dinleme süresi bir araştırmaya göre 16 dakikaymış.
Sen televizyonda konuşurken; saydığın bir sürü isim ve yabancı dildeki eser isimleri, içinde bolca günlük kullanımda olmayan kelimeler içeren cümlelerle hangi bellekte ne kadar kalacağını düşünüyorsun.
Bu ego tatmininden başka bir şey değil aslında…
Yazı, makale olsa haydi neyse diyeceğim de…
Bir de olayın başka bir boyutu var.
Bizim insanımızın 200 yıllık bir taklit/özenti hastalığı var.
Eskiler buna “Frenk mukallitliği” demişlerdi.
Şimdi sadece Frenk ihtiva etmiyor.
Batı’ya dair her şeyi almaya, özümsemeye, sorgusuz sualsiz kabul etmeye teşne bir güruh var.
İlim adamı da olabiliyor, ya da Cadde’nin, K.Yaka’nın sıradan kokoşu da…
Ayrıca; Kilisenin ve engizisyonun ağır baskısına karşı ateist veya en iyisi deist olan Batı'nın aydınlanma çağı ürünü felsefecilerinin veya teologlarının görüşüyle Doğu'yu ve İslam’ı anlamaya çalışmak, yargılamak ve sonuca bağlamak merakı adeta; Müslüman mahallesinde salyangoz satmak niyedir anlamadım gitti.
İslam’ı bırak Doğu'nun hiçbir değerini okumadan, bilmeden, kendi coğrafyasına, kültürüne ve dinine düşman tiplerden artık sadece iğreniyorum.
“Bana ne lan Amerika'dan” diyecek adamlar gelecek mi?
Demişti rahmetli Halil Kantarcı...
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
snnkrmzyz@gmail.com
27-11-2025 11:21Değerli hocam yorumlarını ve paylaşımlarınızı dikkatle takip ediyorum . Bahse konu Frenk mukallitligi halen daha büyük bir sorun. Bunlar berabe rbizin toplum olarak dil sorunumuzda var. Şu anda türk tarihinin en zayıf dil dönemini yaşıyor olabiliriz ne ne meramimizi anlatacak ne de derdimize çare olacak bir anlatım ve anlayışta değiliz . Sizden dil konusu ile ilgili bir yazı kaleme almanızi bu meseleye dikkat çekecek paylaşımlarınızi bekliyoruz