© Medya Mit

Yakın târihten ders aldık mı?

Kültür yozlaşması öyle bir şeydir ki, bir küp temiz (tâhir) suya bir damla necâset koymak gibidir. O tertemiz su hemen necîs olur. İşte Tanzîmât’la bu yapıldı. Su bir kere necîs olmuştu. Bu necîs suyu birkaç kez boşaltarak tekrar tâhir etmek mümkünken Genç Osmanlılar, Jön Türkler ve İTC def’alarca suya necâset koydu.

Tespihin tânelerini tek tek koparmaya lüzum yoktur; imâmeyi koparırsanız tespih dağılır gider… 

Başsız, lidersiz devlet olmaz. Tespihin tâneleri homojendir, ama millet homojen değildir. Tânelerin hepsi birbirinin aynıdır, benzeşirler. Her 33’te de bir ayırıcı bulunur. Bu ayırıcılar bölücü değildir. Aslında 33’leri birleştirmek içindir. Bunlar farklı tesbîhâtı belirleyen, farklı sözlerdir. Hepsi de bir imâmeye bağlıdır. Tıpkı ümmet gibi. İmâme, Muhammed aleyhisslâmdır. Farklı 33’ler ise ümmet içindeki farklı ırklardır. Hılâfet ve saltanatta ise imâme, Halîfe-i Müslimîn, rüknü’d-devle veyâ imâdü’d-devle olan sultandır. 

Aslında ipi Tanzîmat’la gevşettiler, Genç Osmanlılarla çekmeye başladılar, Jön Türkler ipi kopartmak için Avrupa’dan yandaş aradılar, İttihâdçılar onların aradığı yancıları Avrupa’dan idhâl ettiler. 13 sene sonra da artık “sübha” bitmişti; hem Hılâfet hem saltanat gitti. “Otuz üç”ler çil yavrusu gibi dağıldı. Ne imâme kaldı ne de tesbîh… 

Çok iyi biliyorlardı ki bu tespih “habl-i metînd”di. Rabb’imizin “sımsıkı sarılın” dediği İslâmiyet’ti. Bu azîz millet o “habl-i metîn”e sımsıkı sarıldığı zaman “bünyânü’n-mersûs” (birbirine sıkı sıkıya bağlı olan muhkem yapı) gibiydi. Rabb’imiz “velâ teferrakû” (bölünmeyin) dedi, ama bizi parça parça böldüler. Çünkü biliyorlardı ki bu birliktelikte bunları yıkmak mümkün değildi. Sonra dağılan tespih tâneleri, veyl ki “hebâen mensûra” (toz zerrecikleri gibi) dağıldılar   

Tanzîmât’ı sakın bir kalemde geçmeyin. Her şey onunla başladı. Boğazımıza ipi onlar geçirdi; İTC o ilmeği sıktı. İlmeği sıkmak için bir sürü iç hâin ve ebedî düşman ile Batı, ilmiği berâberce çektiler. 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER