Yahya Kemal Nazım'ın annesine âşık olunca...
AnalizCumhuriyet döneminin en ünlü şairlerinden biri olan Yahya Kemal Beyatlı, annesi Celile hanımın ricası üzerine Nazım Hikmet’e ders vermeye başladı. Yahya Kemal ile Celile hanım arasında bu evde ders vermeler sırasında yakınlaşma başladı. Durumu öğrenen Nazım, hocasının cebine “Muallimim olarak girdiğiniz bu eve babam olarak olarak giremeyeceksiniz” notunu bıraktı.
Cumhuriyet döneminin en ünlü şairlerinden biri olan Yahya Kemal Beyatlı, annesi Celile hanımın ricası üzerine Nazım Hikmet’e ders vermeye başladı. Yahya Kemal ile Celile Hanım arasında bu evde ders vermeler sırasında yakınlaşma başladı. Durumu öğrenen Nazım, hocasının cebine “Muallimim olarak girdiğiniz bu eve babam olarak olarak giremeyeceksiniz” notunu bıraktı.
Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım buna rağmen evlilik teklifi beklediği aşkından vazgeçmedi. Ancak Yahya Kemal onun kadar cesur olamadı ve sevdiği kadına gönderdiği bir mektupla veda etti. Dilerseniz bu ilginç aşkın öyküsünü Osman Balcıgil’in kaleme aldığı Ela Gözlü Pars: Celile isimli kitaptan derlenen yazıdan öğrenelim…
Yıl 1912… Elinde bavuluyla, uzun boylu, iri yapılı, yirmili yaşlarının sonlarında gösteren; saçını özenle ortadan ikiye ayırıp yatırmış, hafif kilolu bir beyefendi ‘’Sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel…’’ dediği İstanbul’una döndü. 10 yılını geçirdiği Paris’ ten sonra şehri değişmiş buldu. Ya da değişen kendisiydi. Bakışıydı belki de. Nitekim ismini; Ahmet Agah iken Yahya Kemal (Beyatlı) olarak değiştirmişti.
O yıllarda, on beş yaşlarında bir delikanlı da ilk şiirlerini yazıyordu…
18. yüzyılın sonlarında Celile Hanım; Osmanlı’nın en güzel kadınlarındandı. Paşa kızıydı, saray ressamı Fausto Zonaro‘dan resim dersleri almış, Paris ve Roma’ da eğitim görmüş, adını resim sanatına altın harflerle yazdırmıştı. Resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul’un diline destandı. İstanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınıydı. 1900 yılında ise bu dillere destan güzellik, Osmanlı’nın meşhur valilerinden Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evlendi. Türk şiirinin önemli isimlerinden Nazım Hikmet de bu beraberlikten doğacaktı.
1916’ya gelindiğinde Hikmet Bey ve Celile Hanım arasında şiddetli bir geçimsizlik başlamıştı. Tam da o günlerde bir resim sergisinde, Celile Hanım, şair Yahya Kemal ile ünlü yazar Yakup Kadri Bey tarafından tanıştırılırdı. Her ikisi de birbirlerini çok beğendiler.
Yahya Kemal hem Heybeliada’daki Bahriye Mektebi, hem de Darülfünun‘ da edebiyat dersleri vermekteydi. Heybeliada’ da okuyan genç Bahriyeli Nazım’ da, hafta sonları okuldan çıkar çıkmaz annesinin yanına gelirdi. Bir gün Yahya Kemal’e bir not geldi.
Bahriye Mektebi’nden öğrencisi Nazım’ın validesi kendisinden oğluna özel şiir dersleri vermesini rica etmekteydi. Bu teklif Yahya Kemal’in de hoşuna gitti ve genç Nazım’ın şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başladı. Hafta sonları Nazım Hikmet’e şiir dersleri verirken; Celile Hanım’la da yakınlaştılar.
Nazım’a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda Celile Hanım’la sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetler etmekteydiler. Her şey bir aydan bile kısa süre için de gelişti, tutkuyla, kıskançlıklarla, acılarla dolu; tarihin tozlu sayfalarında gizlenen bir aşk başlamıştı.…Ve Yahya Kemal ‘’Ela Gözlü Pars’’ şiirini o günler de yazdı……
‘’Yollarda kalan gözlerimin nurunu yordum
Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,
Hülyamı tutan bir büyü var onda diyordum,
Gördüm: Dişi bir PARSIN ELA GÖZLERİ vardı.’’
Henüz haberi olmamakla birlikte, Bahriye mektebi; içine Nazım Hikmet’i de alan bir dedikoduyla çalkalanıyordu. Dedikoduların ayyuka çıkması üzerine Yahya Kemal bir süre okula gitmedi. Döndüğünde ise pek bir şeyin değişmediğini fark etti. Okulun haşarı öğrencilerinden Necip Fazıl (Kısakürek) o kapıdan içeri girer girmez ayağa kalkmış, “Kibrit suyu içerek intihar ettiğinizi duyduk, çok üzüldük” demiş , hocasının aşk acısı çektiğinin okulda bilindiğini alaycı bir şekilde dile getirmişti. Disipliniyle ünlü Bahriye Mektebi için kabul edilemez bir durumdu Necip Fazıl’ın yaptığı. Cezasını adı ‘’Kodes’’olan tahta bir dolaba kilitlenerek çekecekti. Ancak Yahya Kemal’in Celile Hanım’la aşkı heyecanından bir şey kaybetmiyordu. Ta ki o güne dek…
Bir gün yine özel ders için erkenden gittiği evde, Nazım, hocası Yahya Kemal ile annesinin yakınlığını gördü. Hiçbir şey demeden çekip giderken, hocasının ceketinin cebine bir not bıraktı. Yahya Kemal daha sonra cebindeki bu notu buldu: “Muallimim olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremeyeceksiniz!’’
Bunun üzerine ünlü şair tedirgin oldu. Bir süre Celile Hanım’ın evine gitmedi. Genç Nazım’la karşılaşmaktan çekindi. Celile Hanım ise Yahya Kemal için kocasından boşanmış ve dedikoduları iyice haklı çıkarır hale getirmişti.
Nazım’ın son olaylar üzerine ruh dünyası da iyice karışmış, annesi ile görüşmesini azaltmıştı. Celile Hanım evlilik teklifi beklerken, Yahya Kemal dostu Yakup Kadri’ye “Evlenmeden bu kadar dile gelmiş biriyle ben nasıl evlenirim?” diyordu.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise yakın arkadaşı Yahya Kemal’in yaşadığı bugünlerin sonrasını çok gerçekçi bir şekilde anlatmaktadır.
“Yahya Kemal acaba İstanbul’un neresinde oturmak isterdi. Onun gibi bir büyük şairin zevkine göre, acaba tutacağı evi nasıl döşemek gerekirdi. (Celile Hanım) Gece gündüz hep bunları düşünürdü. Kendisi aynı zamanda ressam olduğu için duvarların dekorasyonunu kendi eliyle yapmak niyetinde idi. Yahya Kemal acaba hangi renklerden hoşlanırdı? Bütün bunları Yahya Kemal’e sordukça ondan ne gibi cevaplar aldığını şimdi pekiyi hatırlamıyorum. Fakat Yahya Kemal’in bu evlenme projeleri üzerinde durmadan çekindiğini ve bunlar her bahis konusu olduğu vakit adeta telaşa düştüğünü pekiyi bilirim.’’
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun bahsettiği günlerde Celile Hanım bir mektubunda Yahya Kemal’e şu şekilde hitap eder;
“Bugün Pazar belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim. Gelmedin mahzun oldum. Verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır memnun olmazsın diye, fakat hep aklım sende idi. Çok çok göreceğim geldi. Beni niye aramadın. Sana gücendim canımın içi, pek göreceğim geldi. Ben o günden beri yani Salı gününden beri evdeyim, dikiş dikiyorum. Evimiz için çalışıyorum.
Sen ne yapıyorsun benim artık tahammüle sabra mecalim kalmadı. Nikâh için annem seni görmek istiyor.
Bir kere nikâh olsa bize misafir gelirsin, oturur konuşuruz. Odamız sıcacık, soğuklar oldukça hep seni düşünüyorum. Sana arzu ettiğin gibi ne zaman yuva yapacağım. Canımın içi pek göreceğim geldi hemen gel. Binlerce güzel gözlerinden öperim. Karıcığın Celile”
Teklif bekleyen Celile Hanım’a Yahya Kemal’den yalnız bir veda mektubu geldi. Mektubun ardından ayrılığın acısı üzerine Celile Hanım Ada’dan ve daha sonra İstanbul’dan adeta kaçarken Yahya Kemal hayatındaki en büyük aşkının Ada’dan gemiyle uzaklaşması esnasında çaresizliğini mısralara döktü :
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Celile Hanım’ın hayal ettiği bu evlilik hiçbir zaman gerçekleşmedi. Yahya Kemal, Celile Hanım ile 1917’den sonra bir daha asla görüşmeyecekti. Celile Hanım bu üzüntüyle daha fazla İstanbul’da duramayarak Paris’e gitti. Paris’te yine resimle ilgilendi ve önemli isimlerden resim dersleri aldı. İstanbul’a döndükten sonra da kişisel ve karma birçok resim sergisine katıldı. Dönemin en aktif kadın ressamları arasına girmişti.
Yahya Kemal Beyatlı bu tarihlerde şiirleriyle Türk Edebiyatı’nın baş aktörleri arasına girmiş, ‘’Dergah ‘’ adında dergi kurmuş, Mustafa Kemal ile tanışmış, 1923’te milletvekili seçilmişti. Büyükelçi olarak yurt dışına gitmiş, 1949’ da yurda dönmüştü.
Nazım Hikmet’in tutuklanması da bu döneme denk düşer. Celile,aşk acısından sonra şimdi de oğlunun acısını yaşıyordu. Yaşlanmıştı, güzelliğinden eser kalmamıştı ve üstüne üstlük kör olmuştu. Gururunu hiçe sayıp milletvekili Yahya Kemal’e gönderdiği yardım isteği mektubu cevapsız kaldı.
Oğlunun hapislerden kurtulması için Galata Köprüsü’nde açlık grevine başladı. Böyle bir günde, Yahya Kemal Galata Köprüsü’nden geçiyordu. Büyük aşkını gördü ama yanına gitmedi ve genç Nazım Hikmet’in kurtulması için kör gözlerle açlık grevi yapan Celile Hanım’ a destek imzasını vermedi.
Celile Hanım’ın artık darbelere karşı duracak gücü kalmamıştı.1956’da Yahya Kemal ve oğlu Nazım için atan kalbi daha fazla dayanamadı.
Aynı yıl Yahya Kemal de ağır bir hastalığa yakalandı. Tedavi için Paris’e gitti. İki yıl sonra 1958’in soğuk bir Kasım gününde hayata veda etti. Öldükten sonra evraklarının arasından kurumuş bir çiçek çıktı, bir de not:
“Bu zarfın içindeki hatıra, aşkından vazgeçemediğim kadının , o veda gecesi nadide göğsünden verdiği çiçektir. Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim”
Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si “hep ölüme yazılmış bir şiir olarak” bilinir.
Oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi... Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri, Yahya Kemal’in hayatındaki en büyük aşkı olan Celile’sinin Ada’dan gemiyle İstanbul’a uzaklaşması esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır... Ölümdür elbette Sessiz Gemi’nin konusu...
Ama aşkta aranan ölümdür ve Celile’nin ardından ada limanında bakakalan Yahya Kemal’den esintiler içerir...
İlginizi Çekebilir