© Medya Mit

Sabahattin Ali'yi kim öldürdü?

"Başın öne eğilmesin" dizelerinin yazarı, bir şiir yüzünden devlet büyüklerine hakaretten yargılandı. Temyize gitti, cezası arttı. Memuriyetten atıldı. İşine kavuşmak için rejime bağlılığını ispatlaması istendi. O da isteneni yapıp işine geri döndü. Ancak bu sivri dilli şair, yine de öldürülmekten kurtulamadı.

İSMAİL SEFA 

Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna kitaplarını bilirsiniz. Aldırma gönül, Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz, Leylim ley, Ben yine sana vurgunum, Melankoli şarkılarını da... Peki bu şarkıların ve kitapların, üstelik daha pek çoklarının yazarını nasıl bilirsiniz? Ünlü piyanist ve müzik bilimci Filiz Ali'nin babası olan Sabahattin Ali, sadece 41 yıl süren hayatına çok şey sığdırmayı başarmış nadir kişilerden biridir. İlk başlarda bir duruşu olan, inandıklarından başkasına taviz vermeyen Sabahattin Ali, bir dönem adeta tükürdüğünü yalamak zorunda bırakılmıştır. Ancak o dönem öyle bir dönemdir ki, bu geri adımı bile onun kişiliğine sevenlerinin gözünde çok fazla zarar verememiştir.

İsterseniz sözü fazla uzatmadan kısa bir hayat hikâyesinin ardından olaya geçelim.

1907 yılında Gümülcine'de doğan Sabahattin Ali, yokluk içinde geçen bir tahsil hayatının ardından 1927'de Balıkesir Muallim Mektebi'ni bitirir ve hemen Yozgat Cumhuriyet İlkokulu'na öğretmen olarak atanır.

Bir yıl sonra Milli Eğitim bursuyla Almanya'ya gider, 1930 yılında yurda döner, öğretmenliğe devam eder. Bu sırada devrinde yaşanan olaylara kayıtsız kalamaz. 1931 yılında yazdığı bir şiir yüzünden mahkemeye verilir.

Söz konusu şiirin Atatürk'e hakaret içerdiği iddia edilir. Şiir -sonradan silinen bir mısraı hariç- şöyledir

 

MEMLEKETTEN HABER

 

Hey anavatandan ayrılmayanlar!

Bulanık dereler durulmuş mudur?

Dinmiş mi olukla akan o kanlar?

Büyük hedeflere varılmış mıdır?

 

Asarlar mı hâlâ Hakka tapanı?

Mebus yaparlar mı her şaklabanı?

Köylünün elinde var mı sabanı?

Sıska öküzleri dirilmiş midir?

 

Cümlesi belî der enel hak dese,

Hâlâ taparlar mı koca terese?

İsmet girmedi mi hâlâ kodese?

Kel Ali’nin boynu vurulmuş mudur?

 

Koca teres kafayı bir çekince

İskender'e bile dudak bükünce

----------------------------------

Hicabından yerler yarılmış mıdır?

 

Sabahattin Ali bu şiiri ile gizli yapılan mahkemede bir yıl hüküm giyer. Kararı temyiz eder, hüküm bu defa 14 aya çıkar. Konya ve Sinop hapishanelerinde yatar, ayrıca meslekten atılıp memuriyet kaydı silinir.

Bağlılığını ispatla dediler

29 Ekim 1933'de cumhuriyetin onuncu yıl dönümünde çıkarılan genel afla özgürlüğüne yeniden kavuşur

Kavuşur ama artık işi elinden alınmış ve beş parasızdır. Ankara’ya gider. Memurluğu yarıda kaldığı için devlet tarafından bir işe yerleştirilmesinin kanunen zorunlu olduğunu söyler. Haklı olduğu söylenir yüzüne karşı, ama “elden bir şey gelmez”. Çünkü bunun için “Gazi”nin buyruğu lazım geliyordur.

Başın öne eğilmesin dedi ama...

Yeniden memur olabilmesi için Gazi'ye bağlılığını ispatlaması istenir. Sabahattin Ali de bu amaçla aşağıdaki şiiri yazıp 15 ocak 1934 tarihli Varlık dergisinde yayınlar:

 

BENİM AŞKIM

Sensin kalbim değildir, böyle göğsümde vuran,

Sensin "Ülkü" adıyla beynimde dimdik duran

Sensin çeyrek asırlık günlerimi dolduran

Seni çıkartsam ömrüm başlamadan bitiyor

 

Hem bunları ne çıkar anlatsam bir düziye

Hisler kambur oluyor dökülüyor yazıya

Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi’ye

Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor.

 

İşsizlikten kurtuldu

Bunun karşılığında 30 Eylül 1934'de Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Mümeyyizliğine atanarak işsizlikten kurtulur.

Bu şiir hakkında, Sabahattin Ali'nin dayısının oğlu Reşit. M. Ertüzün’ün yorumu şöyle olmuştur:  “Sabahattin’in Atatürk’ü övdüğü o kasidemsi şiiri aşka gelip de içten duygularla yazmadığı bellidir.”

Fakat konuyla ilgili en önemli nokta, "Başın öne eğilmesin, aldırma gönül aldırma" dizelerini yazan şairin başının öne eğdirilmiş olmasıdır.

Kraldan fazla kralcı!

Burada paragraf yapıp önemli bir konuya parmak basalım.  Ölümünün 100. yılında yani 2007'de yayınlanan bir yazıda, Memleketten Haber şiirinde aslında Atatürk'e hakaret edilmediği, şiirin son Osmanlı padişahını hedef aldığını iddia eden bile çıkar.

"Şiir aslı itibarıyla Vahdettin’den bahsetmekte ancak onun döneminden bu yana halkın acılarının dindirilmediği anlatılmaktadır. Şiirin hiçbir yerinde Mustafa Kemal’le ilgili bir dize de yoktur. Şiir Sabahattin Ali’nin anlatımına göre Konya’daki bir Bektaşi tarikatından öğrendiği bir şiirin güne uyarlanmasından başka bir şey değildir. Aslına bakılırsa mahkûmiyet kararı vermek için yeterli delil de yoktur.

Sabahattin Ali hâkimlere, gelecek kuşaklar karşısında Türk hâkimlerinin utanacakları bir kararın altına imza attıklarını hatırlatıyor ve ekliyor: …mahkemenizden ne merhamet, ne müsamaha istiyorum. İstediğim şey adalet, vermekle mükellef olduğunuz adalettir.”

 

Seni milletvekili yapalım, yeter ki sus!

Sabahattin Ali'nin, yazmak zorunda bırakıldığı kasidemsi şiirin dışında dilinin hayli sert olduğunu biliyoruz. Öyle ki Reşit Ertüzün bunu şöyle dile getiriyor:

“Bir akşam bize, rahat durması şartıyla İnönü’nün kendisine milletvekilliği önerdiğini ve bunu reddettiğini anlatmıştı"

1945 yılında İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başladı. Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kaldı, 1946 - 1947 yılları arası Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkardı. Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaştı, dergilerin isimlerindeki Paşa ifadesiyle "Milli Şef" İsmet Paşa ile alay edildiği iddiası ile kapatıldı, yazılar ve yazarları hakkında kovuşturmalar açıldı. Dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yattı ve karşılaştığı baskılardan bunaldı. Ali Baba dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi".

Sonunda öldürüldü

Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı Cezaevi'nde üç ay yattı. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başladı, işsiz kalıp, yazacak yer bulamadı. Baskılardan uzaklaşmak için yurt dışına gitmeye karar verdi ancak kendisine pasaport verilmedi. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı bulamayınca da Bulgaristan'a kaçmaya karar verdi ve para karşılığı Ali Ertekin adlı bir kaçakçıyla anlaştı. Ordudan atılmış olan bir astsubay olan Ertekin, geçimini yurt dışına adam kaçırmakla sağlamakta, öte yandan Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti adına ajanlık yapmaktaydı.

Resmi açıklamalara göre Ertekin, "milli hislerini tahrik ettiği için" Sabahattin Ali'yi başına sopa vurarak öldürdü. Cesedin 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında şaibeli bir şekilde bulunmasından sonra, 28 Aralık 1948'de tutuklanan Ertekin, Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı. Yaptırımı 18-24 yıl olan adam öldürme suçundan, 15 Ekim 1950'de "milli hisleri tahrik" gerekçesiyle cezası indirilerek 4 yıla hüküm giydi. Birkaç hafta sonra çıkartılan aftan yararlanarak serbest kaldı.

Yazarın yakın çevresi ise Sabahattin Ali'nin Kırklareli'de Milli Emniyet tarafından sorgulanırken işkence sonucu öldüğü ve Ertekin'in paravan olarak kullanıldığını iddia etse de bu hiçbir zaman kanıtlanamadı.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER