Peyami Safa'nın Abdülhamid Han düşmanlığı...
AnalizPeyami Safa, tam bir II. Abdülhamid düşmanı idi; eline geçen her fırsatta onu yermeye çalışır, eli kanlı katil ithamında bulunurdu. Bunun sebebiyse, babası İsmail Safa’nın ölümünden onu sorumlu tutmasıydı. Bizler de İsmail Safa’nın ölümünün Sultan Hamid’le olan ilgisini, dönemin siyasi yaşantısıyla da ilişkilendirerek, objektif bir şekilde sorgulayacağız.
Her ne kadar edebî yönüyle ön plana çıksa da, Safa, aynı zamanda bir gazeteciydi; döneminde yaşanan olaylara hiçbir zaman sessiz kalmaz, yazarlığını yaptığı gazetelerin köşelerinde, kendisine has üslubuyla, sert ve hiciv dolu fikir yazıları kaleme alırdı.
Safa, bu üslubu sebebiyle yazarlık yaptığı gazete ve dergilerden çoğu zaman istifa etmek zorunda kalırdı -nitekim yönetimden gelen uyarılara ve özgürlüğünün kısıtlanmasına asla tahammül edemezdi-, ancak o hiçbir zaman susturulamazdı. Kovulduğu vakit yeni bir gazete veya dergi arayışına girer, eğer onu da bulamazsa kavgasına kendi kurduğu dergilerden devam ederdi.
* * *
Ancak bu yazımızda, onun edebî ve siyasi yönlerinden ziyade II. Abdülhamid’e duyduğu büyük öfkeden tabiri caizse düşmanlığından söz edeceğiz.
Nitekim, Peyami Safa, tam bir II. Abdülhamid düşmanı idi; eline geçen her fırsatta onu yermeye çalışır, eli kanlı katil ithamında bulunurdu. Bunun sebebiyse, babası İsmail Safa’nın ölümünden onu sorumlu tutmasıydı. Bizler de İsmail Safa’nın ölümünün Sultan Hamid’le olan ilgisini, dönemin siyasi yaşantısıyla da ilişkilendirerek, objektif bir şekilde sorgulayacağız.
* * *
Henüz yirminci yüzyılın başlarında, Büyük Britanya İmparatorluğu, sömürge amacıyla gittiği Güney Afrika’da, Boerler denilen çok az sayıdaki çiftçiye karşı ağır bir mağlubiyet yaşamıştı. O dönemde dünyanın en güçlü devletlerinden birinin yaşadığı bu hezimetin yankıları, tüm dünyada duyulmuştu. Ancak, bu yenilginin ardından adeta sinir küpüne dönen imparatorluk; savaş meydanındaki başarısızlığının öcünü, sivillere karşı başlattığı katliamlarla alacaktı. Sultan Abdülhamid ise İngiliz emperyalizmine tamamen karşıydı ve Boerler’e yapılan bu zulme şiddetle karşı çıkıyordu. Tam da bu sırada, içlerinde İsmail Safa’nın da bulunduğu, birkaç Servet-i Fünûn münevveri bir bildiri kaleme alarak, İngilizleri, yaptıkları katliamlardan ötürü tebrik etmiş ve İngiliz emperyalizminin destekçisi olduklarını açıklamışlardı. Nitekim, memlekette hüküm süren istibdat idaresine yalnızca İngilizlerin son verebileceğini düşünüyorlardı. Ancak İngiltere’den beklenen destek gelmedi. Abdülhamid’in yanıtı ise hızlı ve sert oldu. Bildiriyi kaleme alan grubu dağıttı ve o sıralarda henüz yeni doğmuş bir çocuğu olan İsmail Safa’yı Sivas’a sürgüne gönderdi.
İşte Peyami Safa’nın düşmanlığının sebebiyse tam olarak buydu. Zira, babası, İsmail Safa, sürgün sebebiyle bulunduğu Sivas’ta henüz birkaç sene geçmeden vefat etmişti. Her ne kadar orada iyi şartlar içerisinde yaşasa da (Abdülhamid, sürgüne gönderdiği her bir kişiye aylık bağlardı), Safa’nın öleceği henüz sürgüne gönderilmeden evvel belliydi. Nitekim, Safa, ileri safhada bir verem hastasıydı ve ilaçlarını düzenli kullanmıyordu. Yani ecel çoktan kapıya dayanmıştı. Yakın dostlarının, bilhassa Tevfik Fikret’in beyanına göre de, Safa, sürgününe gönderilmese dahi ölecekti, bu muhakkaktı! Ancak bir buçuk yaşında yetim kalmış Peyami Safa bu tür avuntuları duymak istemiyordu; o tek bir şey biliyordu: Abdülhamid babasını sürgüne göndermişti ve nihayetinde babası orada vefat etmişti.
Buna ek olarak, İsmail Safa’ın mezarının dahi olmadığını söylemek gerek. Zira kendisi ilk başta Sivas’taki Garipler Mezarlığı’na defnedilmiş, sonrasındaysa naaşı yine Sivas’ta bir camii haziresine nakledilmişti. Fakat günümüzde, naaşının nakledildiği camiinin haziresinde İsmail Safa’ya ait bir mezar bulunmamaktadır. Yani küçük Peyami, babasının mezarını dahi görememiş!
İşte Peyami Safa, baba sevgisine muhtaç olmasını ve bin bir hastalıkla cebelleşerek geçen çocukluğunu Abdülhamid’e bağlıyordu. Ona karşı olan öfkesi hiçbir zaman dinmedi; onun ölümünün ardından çocuklarına da aynı gözle baktı.
* * *
1950’li yılların sonunda, haftalık çıkan Hayat dergisi, Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan’ın hatıralarını yayımlamaya başladı. Sultan Hanım’ın bu hatıraları derginin iki sayfasını tamamen kaplıyor ve oldukça ilgi çekiyordu. Gün geçtikçe, derginin satışı ikiye, üçe, hatta dörde katlanıyordu. Tabii Ayşe Sultan da bu durumdan oldukça memnundu. Zira yüksek miktarda telif ücreti alıyordu. Safa, o dönemlerde büyük ilgi uyandıran bu hatıralardan oldukça rahatsız olmuştu. Köşe yazarlığı yaptığı Milliyet gazetesinde üst üste iki yazı kaleme aldı. Bu yazılarında Ayşe Sultan’ın babasına, yani II. Abdülhamid’e, eli kanlı katil demekten çekinmiyor, hatta, birkaç defa katil olduğunu; Midhat Paşa’yı da sürgüne gönderdiği Taif Kalesi’nde boğdurttuğunu iddia ediyordu. Ayrıca Abdülhamid’i babasının ölümünden de sorumlu tuttuğundan, yaşadığı bütün felaketlerin mesuliyetini ona yıkıyor ve tüm şiddetiyle haykırıyordu.
Safa’nın çok sert bir üslupla yazdığı bu yazılar edebiyat dünyasında büyük bir ilgiyle karşılaştı; çoğu yazar, çeşitli yazılar yazarak onu destekliyordu. Yeni bir polemik ortaya çıktığı o günlerde, Hayat dergisi yayınını sonlandırmak istedi; zira, yönetim, gelen tepkilerden çekinmişti ve bunun dergiyi kötü etkileyeceğinin farkındaydı.
Ayşe Sultan’ın hatıratından özet niteliğinde birkaç yazı daha yayımlandıktan sonra, bu yayına son verildi ve bir daha hiçbir zaman konusu açılmadı. Nitekim, Safa, adeti olduğu üzere mürekkebini kanla doldurmuş ve o şekilde yazmıştı.
* * *
Tabii, Safa’nın Abdülhamid karşıtlığı, birçok kalem tarafından da tenkit edildi. Örneğin, Hüseyin Nihâl Atsız, Safa’yı haksız buldu. Ona göre, Abdülhamid, namuslu ve dini bütün bir insandı. Ayrıca, saltanatı boyunca kan görmekten çekinen Abdülhamid’in Midhat Paşa’yı boğdurttuğu da külliyen yalandı. Zira kendisi onun idam cezasını affetmiş ve bu sebeple sürgüne göndermişti. Yine Atsız, Sultan Hamid’in sürgüne gönderdiklerine maaş bağladığını hatırlatarak, tıpkı Tevfik Fikret gibi, babasının sürgüne gönderilmese dahi öleceğini, nitekim, zaten hastalığının son raddesinde olduğunu söyler.
Meraklılar için Nihâl Atsız’ın konuyla alakalı yazısının ilgili bölümlerini aşağıya bırakıyoruz:
“Şimdi bu kadar büyük bir davanın karşısında, Peyami Safa’nın ileri sürdüğü İsmail Safa’nın sürgün edilmesi gibi hadiselerin ne ehemmiyeti olabilir? İsmail Safa ne istiyordu? Oğlunun iddiasına göre hürriyet! Yani meşrutiyet, serbest seçim. Yani bir alay Arap, Arnavut, Ermeni, Rum, Bulgar, Yahudi ve Sırp’ın Türkiye’nin kaderi hakkında söz sahibi olması… Şimdi akıl, anlayış, vicdan ve millî şuur sahibi olarak düşünelim: Böyle bir sonuca razı olunabilir mi?
Sultan Hamid, sürgün ettiklerine aylık da bağladığına göre, Anadolu’nun en sağlam havalı yerlerinden birinde bulunduğu, ahalisinin dinç ve gürbüz yapısı ile belli olan Sivas’ta İsmail Safa’nın ölmesi Sultan Hamid’in kabahati midir? Verem olan İsmail Safa, İstanbul’da kalsaydı, ölmeyecek miydi?
Babasına karşı beslediği sevgi dolayısıyla, Peyami Safa’nın bazı özel düşünceleri olması tabiidir. Fakat, her gün binlerce kişiye seslenen bir yazarın, Sultan Hamid gibi büyük bir padişahı, Osmanlı sultanlarının en cahili ve kanlısı diye göstermeye kalkması, doğru mudur?
(…) İsmail Safa, İngiliz-Boer savaşında, İngilizlerin bu başarısını, onların elçiliklerine giderek tebrik ettiği için, Sultan Hamid tarafından haklı olarak, sürgün edilmiştir. Belki İsmail Safa, o zaman, İngilizlerin nasıl bir Türk ve Müslüman düşmanı olduğunu bilmiyordu. Fakat geniş haber alma imkânları ile her şeyi bilen Sultan Hamid, memleket aydınlarının düşman elçilikleriyle temasına müsaade edemezdi.
Şimdi insafla düşünülsün: Hiçbir sebep yokken, sırf yurtlarındaki elmas madenlerini zapt etmek için, bir avuç Boer’e büyük ordularla saldıran İngiltere’yi tebrik etmek hangi hürriyetçilik anlayışının sonucudur?”
* * *
Bu meseleler unutulduğundaysa Sultan Hanım’ın hatıratı Babam Sultan Abdülhamid adlı bir kitapta birleştirildi ve yayımlandı.
Bibliyografya:
Ayvazoğlu, B. (2008). SAFA, Peyami (Romancı, gazeteci ve fikir adamı). TDV İslâm Ansiklopedisi, 35, 437–440.Karaca, A. (2001). İSMAİL SAFA (Şair ve yazar). TDV İslâm Ansiklopedisi, 23, 121-122.Mazlum, M. M. (2021). Sultan Abdülhamid ile Türk aydınları arasında Afrikalı gerillalar ve bildiri krizi. https://www.indyturk.com/node/375546/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/sultan-abd%C3%BClhamid-ile-t%C3%BCrk-ayd%C4%B1nlar%C4%B1-aras%C4%B1nda-afrikal%C4%B1-gerillalar-ve, 18 Haziran 2021.
İlginizi Çekebilir