© Medya Mit

Hayrettin abiye zor sorular

Sizin titriniz, ilişkileriniz ve gördüğünüz itibar ile kıyaslanacak olursa, bu aciz-i pür taksiri muhatap alacağınızı zannetmemekle beraber, birkaç meseleyi cevaplamanızı rica ederek soruyorum. 

Bizim aklımıza “Dinler arası diyalog” deyince “FETÖ” geliyor. 

Ne zamandan beri… 

FETÖ’ye siz de dahil, bugün “Aldanmışız, kandırılmışızdan başlayıp en ağır hakaret ve küfürleri” edenlerin okyanus ötesine koşa koşa gittiği günlerin çok çok yıllar evvelinden beri…

Papa’nın önünde salya- sümük bir adamı adam zannetmek adamlıkla bağdaşmıyor çünkü.

İşbu noktadan hareketle, “Dinler arası diyalog” başka bir şey, “Dinler arası diyalog”u kullanarak vatana ihanet başka bir şey diye mi düşünüyorsunuz?

Çünkü bugün bu iki kavramı birbirinden uzaklaştırma gayretleri görünüyor. Halbuki batıl bir iş olan dinler arası diyalog ambalajı, ihanetin süsünden başka bir şey değildir. Ortak kelimede/ sözde buluşmak da bu harekete hizmetten ibarettir. 

Bu furya sırasında siz “Polemik Değil Diyalog” kitabında açıkça belli şartlara uydukları takdirde kendi dininde samimi olanların da cennete gideceğini söylüyorsunuz.

Dinler arası diyalog hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kelime-i şehadet’i Peygamber Efendimizi de tasdik ederek söylemeden ve/ veya O’nun getirdiği ve bütün dinleri yürürlükten kaldıran son din İslamiyet’e tabi olmadan cennete girmek mümkün müdür?

Xxx

Hayrettin Abi, siz ve diğer üç profesör -ki hiçbiriniz tefsir profesörü değilsiniz- diyanete 300.000 Dolar karşılığında bir tefsir yazdınız mı? Ve bu tefsirin ilk yayınında Mut’a nikahına cevaz veriliyor muydu? Bugün diyanetin sitesinde yer alan tefsir sizin ekip olarak 300.000 dolar karşılığında yazdığınız tefsir midir? Bu tefsirin ilk hali ve bu hali muharref Tevrat ve İncil ile reformist ve yakın zaman isimlerine yani sizin tabirinizle çağdaş alimlere atıflarla dolu olduğu için büyük eleştirilere maruz kalmış mıydı? Veya yazdığınız tefsir sonradan bir komisyon tarafından tekrar düzenlendi mi?

Xxx

Diyorsunuz ki, “Ben hiçbir zaman kimseyi Abduh ve Efgani’ye çağırmadım. İlmi bakış açısıyla söyledim ne söylediysem…”

Hal böyle olmasına rağmen, bu iki şahsın Masonluk maceralarını temize çıkarmak için yazılar yazdınız mı, yazmadınız mı?

Abduh, Efgani, Mevdudi, Seyit Kutup, Hamidullah, Reşit Rıza kimdir? Bunların kitapları okunarak doğru yol bulunur mu? Seyit Kutup tefsir yazacak müktesebata sahip midir? Carullah ve Fazlurrahman hakkında ne buyurursunuz?

Mızraklı İlmihal’i tavsiye eder misiniz?

Size yöneltilen bütün eleştiriler için, ben öyle demedim, öyle diyenlerden naklettim diyerek topu taca atıyorsunuz. Sizin için muteber olan nedir? Hangi alimleri beğenirsiniz? Tavsiye edersiniz? Sadece sizin kitaplarınızı mı okuyalım? 

Xxx 

Hayrettin Abi, tesettür nedir? Şekli ve hükmü nasıldır?

xxx

“Muaviye’yi sevmem de, sövmem de. Ehli beyt sevgisiyle Muaviye bir kalpte birleşmez” ne demektir. Hazret-i Muaviye ile birlikte hareket edenler için de aynı şeyi mi düşünüyorsunuz?

Size göre sahabenin makbulleri, az makbulleri ve sevilmeyecek olanları tasnifi mi vardır? Varsa öğrenebilir miyiz?

Ve bu arada Hazret-i Muaviye’yi seven İslam alimlerine aykırı düşmek sizin için ne ifade ediyor?

xxx

Bir de güncel meseleye temas edelim. İslamiyet’in güncellenmesinden ne anlıyorsunuz? 

Müçtehit olmanın şartları nelerdir? Müçtehit hangi mezhepte ise o mezhepte olanları mı bağlar onun içtihatları. Yeni bir mezhep mi ortaya çıkar? Veya bütün mezhepleri kapsar mı?

Diyanet’in sitesine de konan “Kur’an Yolu” adlı tefsirinde, Ahzab 59 ayetinin tefsirinde, özet olarak;

“Tesettür/cilbab, hür-cariye ayırımı için geldiğinden, hür kadınlara tacizi engelleme amacıyla gelen geçici bir tedbir olarak geldiğinden dolayı tesettür gerekli olmaktan çıkmıştır. Gerektiğinde de tavizi önleyecek başka tedbirler de alınabileceğinden tesettür yine gereksizdir, hem üstelik de hanımların tesettürsüz olarak dışarı çıkma yasağı, peygamberin hanımlarına mahsusdur ve o devrin kültürüne mahsustur (yani tarihseldir)” yazıyor Özet).

Bu düpedüz gavurluktur. Başörtüsü ve tesettür emrini koyan Allah Teala ve Rasülü’dür. Kulların fıtri duygularını en iyi bilen Allah Teala, ona göre hüküm koymuştur. Onun koyduğu hükümler, tarihsel değildir, nesh edilmemişse kıyamete kadar da geçerdir. Nesih de Peygamberimizin Aleyhisselam vefatıyla bitmiştir. Çünkü İslam, son dindir. Malum ki, tesettür ya da İslam’ın başka bir emrini yetine getirmemek günahtır/haramdır amma; bu emir veya yasakları kabul etmemek/ yok demek, küfürdür.

Ve tesettürün amacı, kadını hapsetmek değil, onun iffetini korumaktır, zinaya gidebilecek yolu tıkamaktır. Tesettür emri, kadınlardan faklı olarak erkekler için de vardır. 14 asır önceki kadın ve erkeğin birbirlerine karşı ilgisi ne ise bugün de aynıdır. Hatta kışkırtıcı medya etkisiyle bugün, o günden daha da fazladır.

Söz konusu tefsirdeki afetler sadece bundan ibaret değildir. Mut’a nikahının helal olduğunu idade etmesi gibi başka rezaletlet de boldur.

Eski DiB Başkanı Mehmet Görmez de, İslamiyat Dergisinde, tesettürün dini bir emir/taabbudi olmadığını açıklayan (İlahi dinlerde başörtüsü) adlı müstakil bir makale yazmış. “Tabbudi değildir” anlamı, bağlayıcı ve değişmez değildir, demektir ki, yukarıda özetlenen Diyanet tefsirindeki açıklama, tam da bu “taabbudi değildir” ifadesinin açılımıdır.

Hayrettin Karaman ve eski İstanbul Müftüsü Mustafa Çağırıcı’nın, tefsirin başyazarlarından olduklarını hatırlatmış olalım. Karaman her konuda olduğu gibi bunda da bir uyanıklık çekip, “o ifadeleri ben yazmadım” diyebilir. Öyle olduğunu bilmiyoruz ama, öyle dahi olsa, bu rezaletlerin yazılı olduğu bir tefsir ekibinin içinde ne işin var diye de yargılarlar adamı! İçinde olmadan da her şeyde ahkam kesen büyük hoca(!) bu kadak maksatlı ve fahiş rezaletleti neden dile getirmez?..
Senin gönlün de o “mavi boncuk”ta olduğu için mi acaba?..

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ahz%C3%A2b-suresi/3592/59-ayet-tefsiri

Diyanet’in “Kuran Yolu” Tefsirli Mealinde Skandallar

Ali Eren Hocaefendi, Hayrettin Karaman’ın da içinde bulunduğu bir tefsir projesindeki “bu kadar da olmaz” dedirten skandalları okuyucularına aktardı.

Bu makalemizde, Diyanet İşler Başkanlığı yayınlarından “KUR’AN YOLU” isimli Türkçe Meal ve Tefsir’den bahsedeceğiz.

Eserin 1. Cildindeki Diyanet imzalı Takdim yazısından öğrendiğimize göre;

Diyanet İşleri Başkanlığı, 1998 senesinde yani 28 Şubat hadisesinin cereyan ettiği 97’nin akabinde, bir Kur’an meal ve tefsiri hazırlatmaya karar verip bu vazifeyi dört ilahiyatçı profesör olan
1- Hayrettin Karaman,
2- Mustafa Çağrıcı,
3- İbrahim Kafi Dönmez ve
4- Sadrettin Gümüş’e havale etmiş.

Prof. Hayri Kırbaşoğlu’ndan dinlediğime göre ismi tefsir olan bu eser, “ hiçbir tefsir profesörü olmayan ” bu 4 profesöre
“300.000 dolar” ücretle hazırlatılmış.

Eser basılmadan önce Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından tenkit süzgecinden geçirilerek kontrol edilmiş. Nitekim DİB üyesi ve samimi insan ” Doçent Halil Altınbaş” bu tefsiri basılmadan önce kendilerinin de okuyup kontrol ettiklerini bendenize söylemişti.

Kendisine Suriçi’ndeki Otel’de, aşağıda okuyacağınız akıl almaz ve kabul edilemez hataların bir kısmını söylediğimizde, her bir hatayı net hatırlamadıysa da, “biz bu hataları işaretleyip çıkarılmasını söylemiş olmalıyız” dedi.

2003 senesinde, bahse konu eser 5 cilt halinde basılıp satışa sunuldu.

Üzerinde DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI ibaresi bulunduğu için itimat edildiğinden kısa zamanda birinci baskısı tükendi.

TAKDİM YAZISI BİLE REDDİYELİK
Sonunda Diyanetin imzası olan takdim yazısının son paragrafı şöyle:

“Elinizdeki tefsir, günümüz Müslümanlarının ihtiyaçları göz önünde bulundurularak ve klasik tefsir birikiminden yararlanılarak hazırlanmış değerli bir çalışma olup, uzmanlık alanlarında yetkin bilim adamlarından oluşan bir heyet tarafından kaleme alınmış olma gibi bir imtiyaz taşımaktadır.”

Bu cümleye maalesef 4 madde ile itiraz emek durumundayız:

MADDE 1: Bu tefsir, söylendiği gibi günümüz Müslümanların ihtiyaçları göz önünde bulundurularak hazırlanmış değildir. Çünkü günümüz Müslümanlarının, bir kadınla şahitsiz (yani nikahsız) olarak cinsi beraberliğin caiz olduğunu söyleyen hocalara ihtiyacı yoktur. Oysa bu tefsir, mut’a nikahına cevaz veriyor.

MADDE 2: Bu tefsir, klasik tefsir birikiminden yararlanılarak hazırlanmış değildir. Eğer öyle olsaydı, klasik tefsirlerin yazdığı gibi bu tefsir de “Müslüman olmayanların zinhar cennete giremeyeceklerini” söylerdi.

MADDE 3: Bu tefsir değerli bir çalışma değildir. Öyle olsaydı, Süleyman Ateş gibi, son peygambere ve son kitaba inanıp inanmamayı solda sıfır sayarcasına: “Peygamberimize ve Kur’ana iman etmeyenlerin de cennete gireceklerini iddia edenleri” ve Mason Abduh ve Cemaleddin Afganilerin hayranı olan M. Reşid Rıza gibi İslam düşmanlarını İslam alimi saymaz ve onların eserlerinden alıntı yapmazdı.

MADDE 4: Bu tefsir uzmanlık alanında yetkin bilim adamlarından oluşan bir heyet tarafından kaleme alınmış da değildir. Öyle olsaydı bu tefsir tefsir alanında uzmanlaşan kimselere yazdırılırdı. Tefsiri bırakın, fıkıhta bile yanlış üstüne yanlış yapan kimseler çağrılıp: “gel bize tefsir hazırla” denilmiştir.

Dünya alem bilsin ki, fıkıhta bile yanlış yapan kimseler dediğim şahıs HAYRETTİN KARAMAN’dır.

Seferilik konusunda bir tv kanalında: “Seferilik üç günlük yoldur. Bugün uçakla dünyanın bir tarafından bir tarafına üç günden önce gidiliyor. Dolayısıyla zamanımızda seferilik olmaz” diyor.

Bilmiyor ki, “seferiliğin illeti zaman değil mesafedir.” Dolayısıyla, ne şekilde ve ne kadar zamanda gidilirse gidilsin, ikamet yerinden en az 90 kilometre olan mesafeye gidilmekle seferi olunur. Kendi branşı olan fıkıhla alakalı böyle basit bir meseleyi bilemeyen yani kendi branşında bile uzmanlaşamamış olan bir kimse nerde kaldı ki tefsir de uzmanlaşmış olsun da tefsir yazabilsin! Zaten yazamamış da…

TEVRATTAN EK BİLGİ! YUH…
Tefsir kitabı alan alan kimse, onu Allah’ın ayetlerinin açıklamasını anlamak için alır. Çünkü Kur’an tefsiri demek “Kur’an ayetlerinin manalarını açıklayan eser” demektir.

Kur’an’ın manasını anlama için; yürürlükten kaldırılmış, üstelik tahrif edilmiş/bozulmuş olan Tevrat, Zebur ve İncil’lerin verdiği bilgiye ihtiyaç var mıdır? Yoktur!…

Ama bakın KUR’AN YOLU isimli eserin giriş yazısında E/10 maddesinde ne deniliyor:
“İslami inançlarla ve ilkelerle çelişmeyen ek bilgiler vermek maksadıyla, Kitab-ı mukaddes’ten bilgiler katardık.”

Niçin aktarıyorsunuz hocalarım?

Şöyle diyorsunuz: “Ek bilgiler vermek maksadıyla”

İnsan eliyle bozulmuş olup sadece görünüşte dini olan kitapların verdiği bilgilere ne derece güvenilir ki onlardaki bilgileri Kur’an tefsiri olarak hazırlanan bir eserin içine alıp “bakın Tevrat, Zebur ve İnciller de şu bilgileri veriyor.” Diyerek bu aslı astarı olmayan bilgileri Müslümanlara sunuyorsunuz? Veya kakalıyorsunuz?

Verdiğiniz bilgiler asla “İslami inançlarla ve ülkelerle çelişmeyen ek bilgiler” değildir. Bal gibi çelişiyor. Bakara Suresi 40. Ayetin tefsirinde verdiğiniz bilgi şu:
“Tevrat’ta, Ya’kub peygamberin Tanrı ile güreşip O’nu yendiği, bu sebeple Tanri’nın ona İsrail adını verdiği bildirilir. (Tekvin, 32/24-28)” (Cild 1 Sahife 50)

Şimdi bu bilgi “İslami inançlarla ve ilkelerle” çelişmiyor mu?

İslami inançlara göre haşa Hazreti Ya’kub Tanrı ile güreşti mi, güreşip onu yendi mi?

Böyle bir inanca sahip olan kimse gömgök GAVUR olmaz mı?

TEHRİFE UĞRAMIŞ DA OLSA KUTSAL KİTAP!

Ya’kub (Aleyhisselam) ile ilgili mahut bilgiyi verdiğiniz sahifede şöyle bir cümleniz yer almış:
“Yahudilik, İslam’dan önceki semavi dinler arasında -tahrife uğramış da olsa- şeriatı ve kitabı halen yaşamakta olan en eski dindir.”

Dikkat! Bu cümle, yahudilerin değil size ait bir cümle. Yani “tahrife uğramış da olsa” sözü de “Kutsal kitap” sözü de sizin.

Soruyorum: “tahrife uğramış da olsa” ne demek? Şu anda elde olan Tevrat’a “kutsal kitap” demek ne demek?

Devamla: “Hıristiyanlıktan farklı olarak bir şeriat dini olması da Kur’an-ı Kerim bakımından bu dini önemini artırmaktadır.” diyorsunuz.

Anlamadım! Yani Kur’an-ı kerim Yahudiliğe önem mi veriyor, ona göre Yahudilin önemi mi var?

HIRİSTİYANLIK VE YAHUDİLİK İÇİN YAZILMIŞ GİBİ!
Ali Eren Hocaefendi uzunca bir çıkışmadan sonra devam ediyor. Bakın daha neler var.

Mesela Bakara suresinin 105. Ayetin tefsirinde de aynı ifadeyi tekrarlıyor ve “Ehli kitap (ehlül Kitab) tamlaması, “ilahi bir kitaba inananlar” anlamına gelmekle birlikte, terim olarak Müslümanlar dışındaki kutsal kitap sahipleri için kullanılır.” Diyorsunuz (Syf. 101)

Yapmayın! Müslümanlara yanlış bilgi vererek vebale hem de çok büyük vebale giriyorsunuz.

Çünkü sizinde gayet iyi bildiğiniz gibi, Ehli kitap tamlaması “ilahi birer kitap olan Tevrat ve İncil’i bozan ve Allah’ın kelamı olmayan o bozuk kitapların peşinden giden, buna mukabil Allah’ın son peygamberine ve son kitabına iman etmeyen kafirler” anlamına geliyor.

Hükümleri ile amel edilmesi gereken!
“Allah katında indirilmiş ve hükümleriyle amel edilmesi gereken Kur’an dışında iki kitap (Tevrat ve İncil) bulunmaktadır.” (Syf 101)

Siz bu 5 ciltlik eseri bu zamanda yazdınız. Onu okuyanlar da tabii ki şu anda yaşayan insanlar. Yoksa hazreti Musa ve Hazreti İsa zamanında yaşayan insanlar değil.
Peki şu anda yahudilerin elinde bulunan Tevrat ve Hıristiyanların elinde bulunan İnciller Allah (Celle Celaluhu) katından indirilmiş kitaplar mıdır ki “Allah katından indirilmiş ve hükümleriyle amel edilmesi gereken Kur’an dışında iki kitap (Tevrat ve İncil) bulunmaktadır.” Diyebiliyorsunuz?

Hem, birbirini tutmayan ve bu İncillerin hangisi Allah (Celle Celaluhu) katından indirilmiştir?

Matta mı? Yuhanna mı? Luka mı? Markos mu?

Ehli kitap için “Müslümanlar dışındaki kutsal kitap sahipleri” ısrarınız da yanlış. İnsanlar tarafından bozulup Allah (Celle Celaluhu) kelamı olmaktan çıkmış bir kitap nasıl kutsal olur? Varsın Hıristiyan ve yahudiler bu muharref kitaplara kutsallık atfetsinler… Bize ne oluyor?

TEVRAT OKUMAYA TEŞVİK EDİYORLAR!
Ayetlerin manalarını verip bazı izahlara geçtikten sonra, ikide bir parantez içinde “Tevrat’ın bilmem kaçıncı sahifesine bakın” diyerek, Tevrat’taki bilgilere güvenilmeyeceğini söylemeksizin, Müslümanları habire Tevrat okumaya yönlendiriyorsunuz. Niçin?

Kur’an ayetlerini tefsir etmek denilen şey bu mudur? Kur’an ayetlerini bozuk Tevrat’ın verdiği bilgilerle mi öğreteceksiniz?

Hazırladığınız KUR’AN YOLU isimli bu kitap, Kur’an tefsiri midir yoksa allem edip kalem edip okuyucuları Tevrat ve İncilleri yönlendirme kitabı mıdır?

MÜŞRİKLERİN AFFEDİLMESİ!

Değerli okuyucular! Bu yazdıklarımız daha ne ki! Ehli Kitap şöyle dursun, sevgili profesörlerimiz, Al-i İmran suresi 128-129 ayetlerinin tefsirinde “Allah müşriklerden de dilediğini affeder” diyerek Allah’a ortak koşanların affedilebileceğini bile söyleyebiliyorlar. Ama Kur’an ne buyuruyor: “Şüphesiz ki Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz.” (Nisa 48)

DEĞERLENDİRME!
Ali eren Hocamız yine yaptı yapacağını. Bakalım muhataplarda sıkılma, utanma belirtisi olacak mı? Bir özür gelecek mi?

Tefsirin yazılış tarihi de hayli ilginç. 28 Şubatın hemen peşi sıra yazılmış. Dinler arası diyalog çalışmalarının yeni versiyonunun Türkiye’de başlangıcına denk geliyor.

Ayrıca 300.000 dolar da az bir meblağ değil. Çok cezbedici! Belli ki, bu kitap ısmarlama yazılmış ya da hazır yazılmış olan çalışma ellerine verilmiş ve imza attırılmış.

Diyanet İşlerinin de onaylaması işin en acı tarafı. Halkın güvendiği bir kurum olduğu için bu güven nasıl da suistimal ediliyor!

Her halükarda bu, İslam dinine bir ihanettir. Hainliktir…. Papa’nın yapamadığını yapmaktır. Bu kadar net söylüyoruz bunu…

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER